Hanuka, bir tesisin açılış, adanma ve ithaf anlamlarını içeren bir sözcük.
Bu tip konuları işleyen yazılar meydana gelen olayın tarihselliğinin bilindiği var sayıldığından genelde ayrıntı odaklı oluyorlar ve okur tarafından bağlamlarına oturtulmaları epey zahmetli oluyor.
Bu yüzden, Hanuka konusunu, onu ilgilendiren Kudüs ve Hz. Süleyman Mabedi bağlamında takdim etmeye çalışacağız.
Tarihsel Arka Plan – İsrail Krallığının kuruluşu
Hz. İbrahim’in ahfadı olan İbranilerin, yani onun torunu olan Hz. Yakup/İsrailoğullarının, Hz. Musa önderliğinde Mısır’daki esaretlerinden kurtulup “Vaat edilmiş” topraklara dönüşleri MÖ 1300’lü yıllara tarihleniyor. Hz. Yuşa komutasında yurtlarına dönen İsrailoğulları, yokluklarında bölge halkları tarafından iskân edilen ve Ürdün Nehri’nin batısı ile Akdeniz arasında kalıp vaktiyle Kenan toprağı olarak bilinen bu toprakları tekrar sahiplenebilmek için savaştılar ve egemenliklerini tesis ettiler.
Uzun yıllar yargıçlar tarafından yönetilen bu İsrailoğlu kabileler kıyı bölgesini istila eden Ege kökenli bir kavim olan Peliştilerle (İbranice İstila etmek fiilinden türetilmiş bir isim – yani Arapça tabiriyle Filistîler) başa çıkabilmek Benyamin kabilesinden Şaul’ü (Tâlût) kendilerine kral (MÖ 1047) seçtiler.
Uzun yıllar süren, İsrail Krallığıyla Filistîler arasında olan savaşın sonucu, genç bir çoban olan Davud’un menkıbesinin aktarıldığı Kuran’ın Bakara Sûresi’nin 251. ayetinde şöyle yankılandı: (Yaşar Nuri Öztürk meali) Nihayet Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Dâvud Câlût’u öldürdü. Ve Allah, Dâvud’a mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah’ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ama Allah âlemlere karşı çok lütufkardır.
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması ve Hz. Süleyman Mabedi’nin (İbranice Bet haMikdaş /Arapça Beyt-ül-Makdis) inşası
İslam geleneğinde peygamber kabul edildiği için Hz. Davud olarak bilinen bu genç çoban, Talut’un ardından İsrail Kralı oldu ve Yeruşalayim/Kudüs’ü fethedip kendisine başkent yaptı (MÖ 1010 civarı).
Onun oğlu ve İslam geleneğinde Hz. Süleyman olarak bilinen İsrail kralı, ismiyle anılan Hz.Süleyman Mabedi’ni inşaatını MÖ 957 yılında tamamladı.
Onun MÖ 931’deki ölümünden sonra krallığı kuzeyde İsrail, güneyde Yehuda krallıkları olarak ikiye bölündü. Günümüzde Yahudi olarak bilinen kişiler Yehuda devletinin yıkılışından sonra yeryüzüne dağılmış olan fertleridir.
Kuzeydeki İsrail Krallığı, onu MÖ 722’de istila eden Asurlular tarafından yıkıldı ve ahalisi günümüzde Kuzey Irak’ta Kürt bölgesi olarak bilinen yere sürüldü. Bu sürgünler o yöre ahalisi içinde eriyip kayboldular.
Babil istilası, Yahudi devletinin ve Hz. Süleyman Mabedi’nin yıkılışı
Babil kralı Nabukadnezzar MÖ 587’de Yehuda Krallığını istila edip Hz. Süleyman Mabedi’ni yıktı ve devlet ileri gelenlerini, zenaatkârları ve aydınlarını Babil’e sürdü. Bu sürgünler, kimliklerini mensubu oldukları Musevi dininin kutsal kitabı Tevrat sayesinde koruyabildiler. Diğer bir deyişle, bu sürgün günümüz Yahudi kimliğinin oluşmasının ve perçinlenmesinin başlangıcıdır.
Bkz: 137. Mezmur (…Ey Yeruşalayim (Kudüs) seni unutursam, Sağ elim hünerini unutsun…)
Yahudileri MÖ 538’de esaretlerinden kurtaran, Babil devletini yıkan Pers yani İran imparatoru Cyrus (Koreş/Kiros/Büyük Keyhüsrev) oldu. Keyhüsrev Yahudilerin yurtlarına dönmelerine ve İmparatorluğuna bağımlı olan bir vasal devlet kurmalarına müsaade etti. ( Bkz: https://www.salom.com.tr/arsiv/haber-89662-Islamiyet_oncesi_farsyahudi_ittifaklari.html)
Yehud Medinata (Aramice dilinde Yahudi Devleti)
Ülkelerine dönen Yahudiler hem Pers vesayetinde devletlerini kurdular hem de Babilliler tarafından yıkılmış olan Hz. Süleyman Mabedi’nin yeniden inşasını MÖ 516 yılında tamamladılar. O kadar ki, Pers İmparatoru Keyhüsrev, Yahudi olmamasına rağmen Tanrı’nın onu kurtarıcı Mesih olarak tayin ettiği Tevrat’ın (Tanah’ın) Peygamberler bölümündeki Yeşaya kitabı 45:1-4’te yazılıdır:
RAB meshettiği kişiye, Sağ elinden tuttuğu Koreş'e sesleniyor. Uluslara onun önünde baş eğdirecek, Kralları silahsızlandıracak (korkudan bellerini gevşetecek), Bir daha kapanmayacak kapılar açacak. Ona şöyle diyor:2 “Senin önünsıra gidip Dağları düzleyecek, Tunç kapıları kırıp Demir sürgülerini parçalayacağım.3 Seni adınla çağıranın Ben RAB, İsrail'in Tanrısı olduğumu anlayasın diye Karanlıkta kalmış hazineleri, Gizli yerlerde saklı zenginlikleri sana vereceğim.4 Sen beni tanımadığın halde Kulum Yakup soyu ve seçtiğim İsrail uğruna Seni adınla çağırıp onurlu bir unvan vereceğim.
Büyük İskender, ardılları Selevkoslar ve Ptolemiler
Fetihleriyle Helen/Yunan kültürünün Mısır’dan Hindistan’a kadar yayılmasını sağlayan Makedonya Kralı Büyük İskender MÖ 332’de Suriye coğrafyasını ve bu coğrafyada bulunan Yahudi devletini istila edip kendisine bağladı. İskender’in 323 yılındaki ölümünden sonra imparatorluğu 4 generali arasında paylaşıldı. Bu generallere “Ardıllar” anlamına gelen Diadohi denildi.
Bunlardan ikisi hem konumuzla ilgili hem de varlıklarını kurdukları hanedanları sayesinde görece uzun zaman sürdüren generaller olup Antakya merkezli Selevkos imparatorluğuna ve İskenderiye merkezli Ptolemaios krallıklarına isimlerini verdiler. Yehuda (Günümüz İsrail’i) coğrafyası bu iki rakip Helen/Yunan gücü arasında sıkça el değiştirdi ve MÖ 198’de Selevkosların kontrolüne girdi.
Helenleşme/Yunanlılaşma ve Makabi İsyanı
Yunan filozofu Aristo’nun öğrencisi olan Büyük İskender fikren devrinin çok ilerisinde kültürlerarası etkileşimin faydalarına inanan bir liderdi ve gerek kendisinin gerekse generalleri ve takipçilerinin fethettiği ülkelerin idarecileriyle aile ve ittifak ilişkileri kurmasına özen gösterdi. Yehuda coğrafyası da bu akımdan ve etkilerden nasibini aldı. Aydınlar ve yöneticiler hızla Helen kültürünün etkisine girer ve laikleşirken halk yığınları ile olan bağları zayıfladı, iki kesim arasındaki kültür ve hayat tarzı anlaşmazlıkları baş gösterip derinleşti.
Mısır’daki Ptolemiler ve Helenleşmenin başını çeken Antakya merkezli Selevkoslar Yehuda coğrafyasındaki bu kültür savaşına taraf olup müdahalelerde bulundular. Neticede MÖ 167 yılında 4.Antiochus Epifanes’in hükümdarlığı zamanında Selevkoslar Hz. Süleyman Mabedi’ni Yahudilerin ibadetine kapatıp oraya bir Zeus sunağı yerleştirdiler.
Bu, 7 yıl sürecek gerilla savaşı ağırlıklı, Yehuda haMakabi (Maccabi) liderliğinde bir isyana sebep oldu. Selevkoslar Mısır’da Ptolemilerle, Doğu’da Pers kökenli Partlarla çatışma halindeydi. Kuzeybatıda ise evvelce savaşmış oldukları Roma İmparatorluğunun tehdidi söz konusuydu.
Hanuka…
MÖ 164’te Antiochus ölünce Yahudiler hem özerkliklerini kazandılar hem de Yunanlılaşan Yahudilere karşı baskın duruma gelip Hz. Süleyman Mabedi’ni tekrar hizmete açtılar. Yazının başında atıfta bulunulan açılış, adanma ve ithaf
Anlamına gelen Hanuka budur !
Olay görece yakın zamanda meydana geldiği için dinî bayramlar arasında yer almıyor. Meydana gelen her ne kadar din ve inanç hürriyeti ile ilgiliyse de sonuçta Yunan kültürü ve işgaline karşı kazanılmış bir mücadele olduğundan millî özellikte bir bayram söz konusudur.
Sembolizm
Yedi Kollu Şamdan “Menora”, Hz. Musa zamanından beri On Emir levhalarının saklandığı Ahit Sandığı’nın bulunduğu seyyar çadır tapınağını (Mişkan) aydınlatmaktaydı. Hz. Süleyman Mabedi inşa edilince Ahit Sandığı ile beraber oradaki yerini aldı. Diğer bir deyişle Yedi Kollu Şamdan Menora 3300 yıldır Yahudilerin sembolü olageldi.
Yahudiler Mabed’i tekrar ele geçirdiklerinde Şamdan için sadece bir günlük saf yağ olduğunun farkına vardılar. Yeni yağın temini için sekiz gün daha beklemeleri gerekiyordu. Ancak söz konusu yağ bir gün yerine sekiz gün dayanınca buna bir mucize gibi bakılarak anısına bir bayram haftası ihdas edildi ve Dokuz kollu Hanuka Şamdanı “Hanukiya” yaratıldı. Mumlardan biri, sekiz günü temsil eden diğer mumları yakmak için kullanılıyor.
Yahudiler bu bayramı 2184 yıldır kutluyorlar.
Not: Georg Friedrich Händel’in Judas Maccabaeus oratoryosu için https://youtu.be/pq1gtPpxsts bağlantısında Bak, fetheden kahraman geliyor! Bölümü için 1:00:15 – 1 :03 :03