Bekleyen derviş…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
16 Aralık 2020 Çarşamba

Sıra dışı zamanlar yaşandığında insan psikolojisi farklı davranışlar sergileyebiliyor. Ortamın gerginliği, belirsizlik, kendini koruma güdüsü gibi dışavurumlar son derece doğal. Öte yanda, olaylar karşısında bazı eski değerler yeniden canlanmaya başladı.

Günlük yaşamın koşuşturması içinde, çoktandır aramadığımız aile büyüklerinin hatırını sormak, değer verdiğimiz ama uzun zamandır görüşmediğimiz dostları aramak, ihtiyaçlılara bir el uzatma girişiminde bulunmak sanırım vicdanları rahatlatıyor. ‘Şükür’ sözcüğünün bilincinde olmak, kimileri için de ibadet etmek, COVID-19’un yansımaları…

***

İstisnalar olsa da, çoktandır bayramları aile ile birlikte kutlama geleneği yerini seyahatlere bıraktı. Söz konusu değişim, günümüz çalışma koşullarının getirdiği bir ikilem. Özellikle gençler, yıllık izinlerinden gün kaybetmeyip, çocuklarıyla tatile çıkmayı yeğliyorlar.

***

Bu sene ‘Hanuka’ (Işıklar Bayramı) için gerek çevremden, gerekse farklı inançlardan gelen kutlama mesajlarının çokluğu karşısında fazlasıyla sevindim. Daha çok şaşırdığım ise, şimdiye dek böyle bir günün varlığından haberi olmayan esnaftan gelen tebriklerdi.

Arkadaşlarla sohbet ederken bunun bana özgü olmadığını, çoğunun benzerini deneyimlediklerini fark ettim. Acaba insanlar zor dönemlerde birliktelik ve dayanışma kavramlarına daha çok mu sarılıyor?

***

Söz uçar, yazı kalır…

Her nedense, Hanuka ve Purim bende daha fazla coşku uyandıran bayramlardır. Belki daha çok paylaşımın hissedildiği, neşeli kutlamalar olduğu içindir. Sağlık koşulları gereği, bir kez daha yan yana gelemedik. Sanırım bilinçaltımda burukluğumu daha az duyumsamak için aklımdan geçirdiğim herkese neşeli, sanal tebrik kartları yolladım.

Kısa süre içinde çok sevip saydığımız bir büyüğümüzden bir not geldi, “Ne diyorsun(uz), biz size ne yaptık ki…” Meğerse, kalem sürçmesi, gönderdiğim karta, “Evinizden sağlık, neşe ve mucize eksik olmasın” yerine “Evinizden… eksik olsun” diye yazmışım. Kendimi ne denli kötü hissettiğimi kelimelerle anlatamam. İyi ki anlayışlı dostlardı. Bir kez daha buradan özür diliyorum.

***

İlgisi olmasa da bu durum çok eskilerde kalmış bir yaşanmışlığı anımsattı. Oğlum ortaokuldayken annesi vefat eden öğretmenine “Başınız sağ olsun” yerine “Darısı başınıza” deyince, ne kadar özür dilediyse de mezuniyetine dek zor zamanlar geçirdi. Özetle, soyaçekim denen bir kavram var. Yine de önemli olan iyi niyet.

***

 COVID-19’a yakalanıp, hastalık sürecini evde geçirenler için sevinir hale geldik. Gün geçmiyor ki, ‘Filanca da modaya uydu’ şeklinde, yeni vakalar duyulmasın.

Aslında bunun bir uzantısı, ‘Çember giderek daralıyor’ psikozu. Ne olursa olsun tedbiri elden bırakmadan, olumsuz düşünceleri alt seviyede tutarak televizyon odaklı yaşamdan, zihin geliştiren bir boyutta kalmak.

‘Aşı, hangi aşı, ne zaman?’ Umut veren, ama henüz güven telkin etmeyen bir bekleme sürecindeyiz. Biraz daha bilimsel konuşulduğunda, “Üçüncü faz bitsin, ona göre yol alırız…” cümlesi, anlayan anlamayan herkesin dilinde. Dilerim, sonradan yan etkileri görülmeyecek olanından yararlanılır.

Kendi açımdan ‘bekleyen derviş’ misali mucizelere inanmayı sürdürerek aşı yerine henüz deneme aşamasında olan hapların da yararlı olacağını düşünüyorum.

COVID-19’a çare bulunana kadar, yeni bir virüsün kapıyı aşındıracağı varsayımını da çok ütopik bulmuyorum.

Sağlıkla kalın…