SpinoZen (3. Bölüm) Buddha ve Spinoza´dan esinlenmiş bir özgürlük yolu

“Zen, özünde insanın kendi doğasını tanıma sanatıdır ve kölelikten özgürlüğe götüren yola işaret eder” D. T. Suzuki (Essays in Zen Buddhism, Önsöz) “Şimdi, son olarak, özgürlüğe götüren yaşama biçimi ya da yolundan söz edeceğim” B. de Spinoza (Etik V. Bölüm, Önsöz)

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
23 Aralık 2020 Çarşamba

Tasarladıkları selamet yolunu yazıya dökmeye kalktıklarında, Zen ustalarıyla Spinoza’nın kalemlerinden şaşırtıcı benzerlikler çıkmıştı… İki taraf da, insanın düşünce ve duygularının kölesi olduğunu ve önerdikleri yolun, “kendini tanıma yoluyla özgürlüğe götüreceğini” söylüyordu…

Anlaşılan, ‘doğa ana’, insanoğlu için yaptığı plana, özgürlük ve mutluluğu dahil etmemiş, bunları elde etme sorumluluğunu bize yüklemişti.

Çok sayıda düşünür, mutlu olamayışımızı ‘günahkâr ruhumuza’, ‘vahşi kapitalizme’, veya başka bir safsataya bağlayarak, işin kolayına kaçmışlar…

Buddha ve Spinoza gibi gerçek filozoflar ise, insanı kendi tutsaklığından kurtarmanın yolunu aramak… ve bu yolu bize de göstermek zahmetine katlanmışlardı.

Türlerin evrimini gerçekleştirmek, doğanın milyonlarca yılını almıştı… Adil ve huzurlu bir toplum yaratma çabamız, binlerce yıldır sürüyor… Bizim o kadar vaktimiz yok… Kendimizi ve mümkünse etrafımızdakileri, yaşamlarının efendisi kılmak için, sadece bir ömürlük vaktimiz var… Eyleme hemen şimdi geçmemiz gerekiyor.

Atalarımızın söylediği gibi: “Ben kendim için olmazsam, kim olur? Yalnız kendim için varsam, ben neyim? Ve şimdi değilse, ne zaman?” 1

***

Doğanın tüm canlılara yerleştirdiği temel içgüdü, her ne pahasına olursa olsun, yaşamda kalmak… Varlığımızın derinliklerinde dahi etkin olan bu yaşama çabası, ölüm ve acı çekme ihtimaliyle karşılaşınca, tüm biyolojik dengemiz alt-üst oluyor.

Beliren tehlikeye dikkatimizi çekmek, bozulan dengeyi yeniden tesis etmeye zorlamak için, doğa bizi sinirlilik, öfke, korku, kıskançlık gibi rahatsız edici duygulara sokarak, ‘uyarıyor’.

Karşı karşıya kaldığımız felsefi muamma şu: “Bu huzur bozucu duyguların etkisine girmeden, sağlıklı bir yaşam sürdürmemiz mümkün mü? Yoksa yaşamda kalmak için bunlara katlanmak zorunda mıyız?”

***

Buddha ve Spinoza’ya göre, sıkı bir disipline girmek koşuluyla, duygu ve düşüncelerimizin bizi yönetmesini engelleyebilir, onlara karşı aktif bir tutum alabiliriz.

Bu iki büyük ustanın önerdikleri disiplinlerin (benim SpinoZen adını verdiğim) bir sentezini aşağıda özetlemeye çalışacağım:

 

Duyguları tanımak

Duygu ve düşüncelerimizle, başkalarının yazdığı kitapları okuyarak ‘ikinci elden’ ya da “Kendini tanı!” benzeri sloganları tekrarlayıp durarak tanışmış olmayız.

Zihin ve bedenimizde olup bitene aşina olmak için, oturup onları ‘ilk elden’ izlemekten başka yol yoktur… Oturarak meditasyon (Japonca: Za-Zen) sırasında, nereden geldikleri meçhul olan düşünce ve duyguları izlemek, onlarla tanışık olmanın tek yoludur.

 

Duyguları, dışımızdaki bir nedene bağlama yanılgısından kurtulmak

Düzenli meditasyon yapmak, duygularımızın kökeninin dışımızda değil, kendi içimizde olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

Örneğin, birine karşı beslediğimiz öfke ve nefretin, o kişiden değil, içinde bulunduğumuz ruhsal durumdan kaynaklandığını sezmek, duyduğumuz öfke ve nefreti azaltabilir… Hasım gördüğümüz kişiyle uğraşmayı bırakıp, kendi psikolojimizi düzene sokmayı hedefleyebiliriz.

 

Duyguları anlamaya çalışmak

Eğer meditasyon ya da akıl yürütme yoluyla duyguların mekanizmasını çözer,  bunların doğal ve zorunlu olarak ortaya çıktığını anlarsak, zamanla bunların etkisine girmekten kurtulabiliriz.

 

Zihinsel prova… Veya “ezber geliştirme”

Spinoza, düşünce ve duygularımızı anlayıp, onlara egemen olacağımız gün gelene kadar, küçük bir ‘hileyle’ duygulara yön vermenin mümkün olduğuna işaret eder.

Bizi en çok rahatsız eden duygunun öfke olduğunu ve aklımızın öğüdüne uyarak, bize yönelik saldırıları ‘artık’ şefkatle karşılamayı yaşam ilkesi edindiğimizi varsayalım. 

Sorun şudur ki, sırf böyle bir ilke edinmiş olduğumuz için, uğrayacağımız tüm saldırıları sevgiyle karşılayacağımızı bekleyemeyiz.

Spinoza’nın önerdiği zihinsel egzersiz şudur: Hayalimizde, bizi ‘zıvanadan çıkaracak’ bir saldırıya maruz kaldığımızı canlandırmak… Sonra da, buna şefkatle yanıt verdiğimizi tahayyül etmek…

Bu egzersizi düzenli bir biçimde tekrarlamak, zihnimizde saldırının imgesiyle bilgece davranışımızın imgesi birbirini çağrıştıracak ve yaşam ilkemiz, zihnimizde kullanılmaya hazır olacaktır. 

(Gelecek Yazı: Ustaların ölümünden sonra, Budacılık ve Spinozacılığın seyri)

1            Pirkei Avot’ta Rav (Haham) Hillel’e atfedilen deyiş.