Her yıl yeni bir yılı karşılarken, içinde bulunduğumuz yılın muhasebesini yapıp, yeni gireceğimiz yıla ilişkin beklentilerimizi ortaya koyarız. 2020 yılını uğurlamaya hazırlandığımız bu son günlerde ise bu kez durum biraz farklı. Belki de birçoğumuz için 2020 yılı kişisel tarihimizde yaşadığımız en kötü yıl.
Avrupa’nın yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan Veba Salgını tam yedi yıl sürmüştü. 1346-1353 tarihleri arasında yaklaşık 25 milyon insan hayatını kaybetti. Bu büyük kayıp nedeniyle Avrupa’da siyaset, ekonomi, din, kültür toptan değişti. Bugün sıklıkla kullandığımız karantina yöntemi yine bu dönemde gelişti. Bugün çok büyük önem verdiğimiz vak’a sayısı, ölüm sayısı, iyileşen hasta sayısı gibi istatistiki veriler bize Avrupa’da yaşanan büyük Veba Salgınının bir mirası. Düzenli kayıt olmadan hastalıkla mücadele edilemeyeceğini yüzyıllar öncesinden öğrendik. Modern tıp ve tedavi yöntemlerinin gelişimini de Veba Salgınına borçluyuz.
Özellikle ekonomide yaşananlar çok çarpıcıydı. Nüfus çok büyük oranda azaldığı için emek değerli hale geldi. İşgücü maliyetleri yükseldi. Çalışan nüfustaki açığı gidermek için kadınlar, daha önce kabul edilmedikleri alanlarda istihdam edilmeye başlandı. İşgücü hareketi çok arttı. Ücretlerden tatmin olmayan bir işçi, iş bulmak çok kolay olduğu için kolaylıkla başka bir işe geçiş yapabiliyordu. Çalışabilen nüfusun azalması nedeniyle üretimde emeğin yoğunluğunu azaltacak makineleşmeye doğru bir gelişme yaşattı.
1665-1666 yılları arasında Londra’da yaşanan Büyük Veba Salgını ise, Londra nüfusunun yaklaşık dörtte birinin (100 bin kişi) ölümü ile sonuçlandı. Daniel Defoe ‘Veba Yılı Günlüğü’ kitabında, salgın döneminde Londralıların yaşadıklarını bize çok çarpıcı olarak anlattı. Kitaptan da öğrendiğimiz kadarıyla, aynen şimdi olduğu gibi, izolasyon, evde kalma ve sosyal mesafenin korunması en büyük önlemlerdi. Veba hastalığının olduğu bir ev hemen izolasyona alınıyor, vebaya henüz uğramamış bireylerin evden çıkmasına izin verilmiyordu. Birçok insan evlerinin içerisinde hapis gibi kaldı. Bir kısmı ise kırsal bölgelere kaçtı. Doktorlar, insanlara evlerini fumigasyona tabi tutmalarını (Zararlı olduğu düşünülen haşere, böcek ve bakteriler, kapalı bir ortamda gaz halde kimyasal maddeler verilerek boğulması) ve pencereleri kapalı tutmalarını tavsiye etti. İnsanlar parfüm şişeleri taşıyor ve uğurlu takılar takıyordu. Ölenler dışarı çıkılması yasak evlerden atılıyor, ölü toplayıcılar cesetleri toplayıp, gösterilmiş toplu mezarlara gömüyordu.
20. yüzyılın en büyük felaketlerinden biri hiç şüphesiz I. Dünya Savaşı’nın sonlarına (1918 yılı başlarında) ABD Kansas City’den çıkıp yayılan İspanyol Gribi Salgınıdır. Savaş nedeniyle sosyal hareketliliğin fazlalaşması, gribin dünyanın pek çok yerine yayılımına neden olmuş, yaklaşık 50 milyon insan hayatını kaybetmişti. Savaş nedeniyle ölenlerin sayısının 8,5 milyon kişi olduğu dikkate alındığında, salgının boyutu çok net anlaşılabilir. Savaş bitip askerlerin evlerine dönmeye başlamaları, İspanyol gribinin yayılmasına en büyük sebeplerden biri olmuştu.
Özetle bugün bizim yaşadıklarımız da gelecekte tarih kitaplarının sayfalarında yer alacak. O nedenle her zaman bir umut vardır.
Pfizer- BioNTech ile Moderna aşıları uygulanmaya başlandı. İyimser tahminlerle mayıs sonu gibi dünya nüfusunun önemli bir kısmı aşılanmış olacak. Yine iyimser tahminlerle 2021 sonbaharında birçok ülkede eskiye dönüş görülebilecek.
Bu iyi haberler geldikçe ekonomik anlamda da iyimserliklerin başladığını görebiliyoruz. Her gelen aşı haberi sadece BioTech şirketlerini değil, bunlarla birlikte konaklama, ulaşım, seyahat, yer hizmetleri, yiyecek-içecek sektörlerindeki şirketlerin hisse hareketlerine de etki yapıyor.
Gönüllü eve kapanmaların hemen biteceğini ummak çok büyük iyimserlik ancak, özellikle hizmetler sektörü tam anlamıyla dibe vurdukları için, buradan her çıkış “V” şeklinde olacak. Bu nedenle beklentiler kısa süreli hızlı iyileşmeler. Sonrasında yataya dönme ihtimali yüksek. Örneğin havacılık sektörünün yaklaşık beş yıllık sürede ancak pandemi öncesi döneme geri dönebileceği tahmin ediliyor.
Bu iyimserlik sadece şirketler ve bu şirketlere yatırım yapanlar bazında değil. Geçtiğimiz hafta peş peşe iki büyük merkez bankasının toplantı sonuçlarını gördük. Avrupa Merkez Bankası, varlık alım programını 500 milyar Euro artırarak, 1,8 trilyon Euro’luk varlık alımı gerçekleştirecek. Ancak bu program 12 aya yayılmadı. Daha önce Haziran 2021’de sonlandırılması planlanan program Mart 2022’e uzadı. Bu önemli bir gelişme. Zira tüm beklentiler programın 12 ay uzayacağı yönündeyken, 9 aylık uzatım, Avrupa Merkez Bankasının aşının sonuçlarının olumlu olacağı yönündeki beklentisini ortaya koymuş oldu.
Hemen arkasından FED (ABD Merkez Bankası) Başkanı tarafından “tünelin sonunda ışığın görüldüğünü” söylemesi çok büyük bir iyimserlik olarak değerlendirildi. Üstelik sadece bu söylemlerle de kalmadı FED. Örneğin 2021 yılı GSYH % 4,0’dan % 4,2’ye revize edildi. 2020 yılı için daralma beklentisi de Eylül 2020 yılı için -% 3,7 olarak belirlenmişken, Aralık toplantısında daralma beklentisi -% 2,4’e çekildi.
Yine ABD’de de işsizlik oranı beklentisi 2020 sonu için % 6,7 iken, 2021 yılı sonu için beklenti % 5,0 olarak belirlendi. Uzun dönemli işsizlik beklentisi % 4,1 olarak belirlenmişken, % 5,0 oldukça yakınsanmış bir değer olarak gözükebilir. Enflasyon oranı da 2021 sonu itibariyle % 1,8 olarak belirlendi. Bu değer de uzun dönemli enflasyon hedefi olan % 2,0’a oldukça yakınsanmış bir değer.
Tüm bunlar FED in ne kadar iyimser olduğunun görülebilmesi açısından oldukça önemli.
Artık daha ümitli olma zamanı.
İçeride ise büyük bir zihniyet değişimi oldu.
İş yerlerinin kapanması ve satışların durması nedeniyle zor durumda olan esnafa, kredi vermenin pandemiyle mücadele etmek değil, onları hiç ödeyemeyecekleri yük altında ezmek olduğunu biz çokça söylemiştik.
Ekonomi yönetimi tam da pandemi biterken nihayet, pandemiyle mücadelenin gelir desteği ile olacağını anladı. İşte önemli zihniyet değişimi bu. Miktar ve süre diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar düşük. Bu ayrı bir tartışma konusu.
Pandemi dönemi biterken Türkiye’nin en büyük kazanımı “Türkiye’de bir ekonomik kriz olduğunun kabulü” oldu diyebiliyorum. Kabul etmek, çözüm üretmenin başlangıcı. Daha önce inkâr yöntemini tercih edip, serbest piyasa ekonomisine sahip bir ülkenin uygulamayacağı yöntemleri deniyorduk. Bu önemli bir gelişme.
Bu nedenle içeride de artık biraz daha umutla bakıyoruz 2021’e.
2021 sağlık, sevgi, bol kazanç ve barış içinde geçen bir yıl olsun.
Yeni yılınız kutlu olsun…
1 Fyodor Dostoevsky