İngiliz yönetimi altındaki Filistin mandasında 1918’te kurulan, 1925’te ise resmen açılan Kudüs İbrani Üniversitesi günümüzde 23 bin öğrencisi ve geçmişten günümüze Nobel almış sekiz öğretim üyesi ile dünyadaki önemli üniversitelerden biridir.
1897’de İsviçre’nin Basel kentinde toplanan 1. Dünya Siyonist Kongresinde bile Filistin’de bir Yahudi üniversitesi kurulması konusu tartışılmış, sonraki kongrelerde de zaman zaman gündeme gelmiş olan konu, ileride İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olacak Haim Weizman tarafından desteklenmişti. Nitekim 1913 yılında Viyana’da toplanan 11. Siyonist Kongrede üniversite tartışmalarını Weizman büyük bir heyecanla eşine yazdığı mektupta şöyle ifade etmişti: “Siyon Dağında İbrani Üniversitesi! Üçüncü Tapınak”. Tabi burada tarihi ve dini vurgular yapan Weizman, duygusal bir yaklaşım ile bu konuyu özetliyor ve “Siyon Dağı” sözünü de metafor olarak kullanıyordu.
“Toprağın fethi” (Kibuş haAdama) veya toprakta çalışma hedefiyle bu ülkeye göç eden ilk Siyonistler için, en azından İkinci Aliya’dan (1904-1914) sonra gelenler açısından, tarımsal faaliyetler entelektüel çabalardan daha önemli olduğu için üniversite projesine karşı çekincelerini ifade edenler arasında Siyonist Örgütün toprak işlerinden sorumlu yetkilisi Arthur Ruppin de vardı. Gerçi kendisi daha sonra, Kudüs’ün eski şehrini gören Mt. Scopus’da (Har HaTzofim: Gözcüler Tepesi) kurulması öngörülen üniversite için arazi anlaşmasını imzalamış ve kurum açıldıktan sonra üniversitenin sosyoloji bölümüne girip dersler vermişti.
Bir üniversite kurulması fikrini ilk savunanlar arasında Rusyalı Yahudi liderlerden Menahem Ussishkin de vardı ki üniversitenin kurulmasına ciddi katkıları oldu. Bölgede kültürel bir uyanışın gerçekleşmesi için 1912 ve 1913’teki bölgeyi ziyaretlerinde, okulların açılmasına çok önem verdi ve özellikle Bezalel Sanat Okulunun kurulmasında etkili bir rol oynadı. Ussishkin, üniversitenin Kudüs’te açılmasının, Yahudilerin İsrail Toprağı (Eretz Israel) algısında şehrin önemli bir yer tutması sebebiyle, üniversitenin bu şehirde bulunmasının kurumu daha cazip kılacağını düşünmekteydi.
1918 yılında temeli atılan üniversite, henüz tam açılmadan 1923 yılında Albert Einstein’ın ziyareti ve bir konuşma yapması ile prestijini arttırdı. Einstein, zaten üniversitenin kurulmasını destekleyen önemli bilim adamlarından birisiydi. Konferansa İngiliz Yüksek Komiseri Herbert Samuel, Kudüs Genel Valisi Ronald Storrs ve Menahem Ussishkin de katılmıştı. Sonuncusu konuşmasında üniversitenin “tüm milletler için bir bilim tapınağı olacağını” vurgulamıştı.
Kudüs İbrani Üniversitesinin 1925 yılında yapılan açılış töreni açık hava tiyatrosunda gerçekleşti. Bu mekân, Yehuda Çölüne tepeden bakan manzarasıyla oldukça görkemli bir bakış açısı sunuyordu. Nitekim tiyatro tam manasıyla 1933 yılında New Yorklu zengin bir destekçinin sağladığı maddi kaynaklar sayesinde tamamlandı. Daha sonra 1967 savaşının bitiminde Mt. Scopus ile bağlantılar tekrar kurulduğu zaman, savaşın Genelkurmay Başkanı Yitshak Rabin’e bu mekânda fahri doktora ödülü verildi.
Burada vurgulanması gereken konu, İsrail 1948 yılında kurulduğu zaman, üniversite bir adacık olarak 1967 yılına kadar Ürdün toprakları tarafından çevrelendi veya o toprakların arasında kaldı. İsrailli polislerin bulunduğu kampüse ulaşım, BM tarafından korunan konvoylarla sağlanıyordu ama tabi burada eğitim vermek artık mümkün değildi. Bu yüzden Batı Kudüs’te Givat Ram’da yeni bir kampüs açıldı.
Bunların dışında, üniversitedeki akademisyenlerin önemli bir kısmının Almanya’dan geldiği ve ilk rektör Amerikalı Judah Magnes de dahil birçoğunun Araplarla beraber bir devleti yani iki uluslu bir devlet olgusunu savunan Brit Şalom örgütüne üye olduklarını vurgulamakta fayda var. Üyeleri arasında felsefeci Martin Buber, Gershom Scholem ve Arthur Ruppin’in de bulunduğu bu dernek küçük bir grup olarak kalsa bile entelektüel çevreler arasında belirli bir etkiye sahipti. Belki bugün tam olarak aynı fikirlere sahip olmasalar da benzer düşünceleri savunan akademisyenlerin İsrail üniversitelerinde var olmasının köklerini bu gerçeklikte bulabiliriz.
Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail’in popüler kültüründe de yerini aldı. Örneğin Lior Ashkenazi’nin oynadığı Dipnot (Footnote: Hearat Şulayim) adlı filmde üniversitenin Yahudi Çalışmaları Bölümünde çalışan baba oğul akademisyenler arasındaki rekabet kara mizahla sergilenmişti. Veya ‘İsrail’in Agatha Christie’si’ olarak adlandırılan Batya Gur’un Edebi Cinayet (Literary Murder, orijinal adı Edebiyat Bölümünde Cinayet- Mavet ba Hug leSifrut) adlı kitabı, üniversitenin İbrani Edebiyatı Bbölümünde geçmekte. Her ne kadar kurgu olsalar bile, bahsedilen film ve kitap üniversitenin İsrail popüler kültüründeki yansımaları olarak kolaylıkla görülebilir.