Etki-tepki meselesi

- Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Ligimiz hayırlısıyla başladı. Ülke insanımızın en önemli meşgalelerinden biri olan taraftarlığa verilen ara geçtiğimiz Cuma akşamı Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçının başlama vuruşuyla "resmen" sona erdi. İlk haftanın ardından edilen "penaltıydı, değildi" muhabbetleri, klasikleşmiş üslupla yapılan "anladığımız kadarıyla, hakemler bu sene X takımın önünü erken kesmeye karar vermişler...Falanca hakem geçen yıl hatırlanılırsa şu maçta şu hareketi es geçerek..." tarzı yorumlar ilerleyen aylarda gündeme düşecek lafların yanında çıtır çerez kalacağından bünyeleri pek sarsmadı. Ama lige en sansayonel başlangıcı yapan Galatasaray taraftarlarının söylemek istedikleri üzerinde durulmaya değer. İstifanın da bir hizmet olduğunu yönetimlerine duyurma gereğini hisseden sarı kırmızılı tribünlerin derdi Özhan Canaydın’ın maç bitimi soğuk kelimelerle ifade ettiği gibi "bedavaya maç izlemek" değildi belli ki. "Büyük Kaptan", "Pires Nerede", "Ada Nerede" şeklinde sürüp giden pankart dizisi taraftarların bugüne kadar boğazında düğümledikleri sıkıntıların dışavurumuydu adeta. Bugüne kadar Galatasaraylılığını her şekilde ortaya koyan (en çok da tek kolla oynadığı Arsenal maçında), özellikle Fatih Terim’li yıllarda Türkiye liglerinde ortalamanın üstünde bir defans oyuncusu haline gelen Bülent Korkmaz’a tribünlerin sahip çıkışını es geçmek şık değildi. Buna karşılık Pires ile ilgili sorunun ağırlığını sadece Özhan Canaydın’a yüklemek de pek gerçekçi değil. Tribünlerin sıkıntısını sezonun ilk maçında -kim ne derse desin- bilet, tribün çekişmesi gibi mevzuuların haricinde söylemek istediklerini ifade etmesi sıradışı sayılabilecek bir durum ülkemiz için. Buna alışık olmadığımızdan dolayı "yandaşlık, taraftarlık bu değil" şeklinde ifadeler gazete sayfalarına düştü. Fakat düşününce, sezonun ortasında bir yenilgi üzerine koltukların yakılmasından "yönetim istifa" naralarıyla kulüp binasını basmaya uzanan yeniçeri stili öfke kusuşun yanında çok daha medenice bir tutumdu Galatasaryalılarınki. "Taraftar yaptıklarınızdan hoşnut değil, artık beklemek istemiyoruz." tarzı bir duruş sergiledi Ali Sami Yen Stadyumu. Onlara "bir, iki kendini bilmez" muamelesi yapmak, havaalanını, kulübü basanlarla aynı kefeye koymak, duymazdan gelmek tepkinin medenice ifade edilmesine duyarsız kalmakla aynı şey bizce.
***
Bülent Korkmaz saha içi davranışlarıyla değil belki ama saha dışındaki yaşayışıyla doğru bir örnek oldu hep sporcular arasında. Bu yaşına kadar mücadele gücünden birşey kaybetmeyişi onun nasıl profesyonelce yaşadığını gösteriyor. Geçtiğimiz yıl Tomas ve Song’un yerinde genellikle son dakikalarda yer bulan Bülent Korkmaz yedek kalmaya razı olsa da yönetim tarafından yeni sezon için düşünülmedi. Galatasaray taraftarı onu çok sevdi, yirmi yıllık birlikteliğin ardından kaptanlarının takımdan ay(ı)rılış biçimini hazmedemedi, yönetimle karşı karşıya geldi.
Tam da bu noktada "zirvede bırakmak", "gücü yettiği kadar oynamak" ikilemiyle karşı karşıya kalıyoruz işte. Manchester United taraftarları idolları Eric Cantona futbolu bıraktığı zaman şoke olmuşlardı. Cantona onlara göre forma aşkını tam anlamıyla dışa vuran gerçek bir yıldızdı. 30’lu yaşların başında futbola veda eden Fransız yıldızın gidişi mutlaka ki erkendi. Ama farklı bir bakış açısıyla olaya yaklaşırsak şunu söyleyebiliriz: Cantona’yı herkes ilk onbirde takımın yıldızı olarak saha çıkarkenki görüntüsüyle hatırlıyor, yedek kulübesinde bir Cantona zihinlere hiç girmedi.
Futbol ne erken bırakana doyabiliyor, ne de gücünün son damlasına kadar oynayana vefa gösteriyor.