Karpuz

Sibel ALMELEK İŞMAN Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Güneşli bir pazar sabahına uyandım. Eylül ayındayız. Dökülen yapraklara veda edeceğiz yakında penceremizden. Sonbaharı severim. Hüzünlü bir mevsim değil, tatlı bir başlangıç olarak algılarım onu. Kent yaşamı canlanır, tiyatrolarda olduğu gibi yaşam perdelerini açar...
Gazeteyi elime aldım ve köşeli bir karpuz fotoğrafı ile karşılaştım. Yazının başlığını ileteyim size: "Kokteyl Meyveler, Hepatit B Aşılı Patatesler Geliyor: 2010 Yılının Manavı" Kısa bir zaman sonra, sofra ve midelerimizin tanışacağı ilginç meyve ve sebzeler hakkında bir haber bu.
Hemen örnekler vereyim ki, sizin zihninizde de uçuşsun yeni imgeler. Yuvarlak hatlara sahip olduğunu düşündüğümüz karpuz kübik bir forma kavuşuyor. Karnıbahar, kokmayacak artık pişerken ve rengi mor olacak. Yarım metre uzunluğunda salatalıklar yetişecek. Ailenize salata hazırlarken, bir tanesi ile yetinebileceksiniz. Karpuzu gören domates de zevkten dört köşe olacak. Üstelik farklı lezzetlerle donatılacaklar. Ete ayrı, salataya ayrı domatesler düşünülmüş. Yakında, "manav-bar" fikrine ısınacağız. Bir inşaat mühendisi, çiçek aşılama yöntemiyle, bir kaç meyvenin tadını birleştiren tek bir meyve üretmeyi başarmış. "Hk4" adını verdiği bu meyvede, erik, kiraz, kayısı ve şeftali bir araya gelmiş.
Okuduklarım heyecan mı vermeli, endişe mi? Aklımda masalsı toprak mahsülleri var iken, yolum semt pazarına düştü. Bayılırım pazarlara. Bir cümbüştür çünkü: Renk renk meyve ve sebzeler, elinde torbalarla insanlar...Karnıbahara baktım, henüz beyazdı. Karpuz ise hala yuvarlak. Salatalık elim kadardı. "Meyve kokteyllerim var. Ne istersin abla?" demedi kimse. Ama anladım ki yakında her şey değişecek.
Bilim adamlarına saygım sonsuz. Düşünen, araştıran, anlayan, anlatan, değişen, değiştiren insanlar olmasaydı mağaramızda oturakalırdık hep. Çocuklara has o merak, inanç ve hayal gücü ile yaratıyor insanoğlu. Ancak benim aklım karışıyor. Acaba, zarar vermiyor muyuz bazı dengelere? Toprağın bereketine, havanın akımına, suyun aktığı yöne...Her biri üzerinde söz sahibi olmak istiyoruz. Son karar bizim mi?
Uygarlık tarihimiz boyunca, neler başarmadık ki? Hastalıklar yendik, kentler kurduk...Yeni hastalıklar çıktı. Kentleri kah volkanlar yaktı, kah seller boğdu. Sürekli uğraşıyor, didiniyor ve ayakta kalmaya çalışıyoruz. Başımıza gelenlerin bir kısmı, iktidar hırsımızın acı gölgeleri olabilir mi?
Pazardan eve döndüm. 4LJ ay önce büyük bir mutlulukla aldığımız bitkiye takıldı gözüm. Adı Benjamin. Kıvırcık, kıpkıvırcık yaprakları var. Belki onun için kendime yakın hissediyorum. Seradaki görevli, genetik yapısıyla oynandığını, dolayısıyla böyle bir görüntü sergileyebildiğini söylemişti. Ne yazık ki, iyi hissetmiyor kendini Benjamin. Dalları yeşeriyor ve yapraklar çıkıyor. Ancak dalında durmuyor hiçbir yaprak. Hep düşüyorlar yere. Sonu gelmeyen bir sonbahar yaşıyor çaresiz. Belki ben iyi bakamıyorum. Belki de onun doğası el vermiyor...