Ermeni Konferansi ve düşündürdükleri...

Aylin VARON Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

"Tanrıya hesap verme kaygısı yoksa medeniyet de yoktur!" Türkiye Yahudi Cemaati Hahambaşısı Rav İsak Haleva’nın 1. Hatay-Antakya Medeniyetler Buluşması’nda Tevrat’ın dünyaya kattığı ilkelerden biri olarak öne sürdüğü bu cümleyi biraz değiştirip asıl konuya gelmek istiyorum.
"Devletin, toplumun ya da bireylerin genel olarak bir hesap verme kaygısı olmasa, tabular da olmaz." Peki neden bu cümleyi sarfediyorum? Çünkü geçtiğimiz günlerde Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Ermeni Konferansı’nda konuşulanlar bir yana, sadece bu konferansın yapılıyor olmasına gelen tepkilerin böyle bir kaygıdan kaynaklandığını düşünüyorum.
Türkiye’de bazı konuları konuşmak tabudur ve ilerlemeler kaydedilse, bazı açılımlar yapılsa da genelin düşünce tarzında radikal bir dönüşüm yaşanmadıkça tabu olmaya devam edecektir. Bu nedenle, antisemitizm hala Türkiye’de gerçek bir problem olarak algılanmamaktadır. Bu nedenle, Ermeniler’in geçmişte yaşanan tecrit olayıyla ilgili hak arama durumu sürekli tartışılmayan, geri plana itilen bir konu olarak tutulmaya çalışılmaktadır. Oysa, bugün geçmişiyle yüzleşmeyi demokrasi ve insan hakları açısından neredeyse bir gereklilik olarak gören birçok batılı devlet, en azından yüzleşmeye olanak tanıyarak geleceğe yönelik adil bir sistemin kurulabilmesi için adım atmaktalar.
Bu açıdan bakıldığında,  “İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları” isimli konferansın "her şeye rağmen" gerçekleştirilmiş olması bir tabunun yıkılmaya başlanması açısından gerçekten de dönüm noktasıdır. Zaten unutulmamalıdır ki, bir azınlığın sorunları sadece o azınlık tarafından değil, içinde barındığı geniş toplum tarafından da tartışıldığı zaman gerçek uzlaşmanın temelleri atılabilir.
***
Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir noktaya daha deyinmek istiyorum. Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut, 26 Eylül tarihli köşe yazısında bakın ne demiş: "Yaşanan abukluklar nedeniyle hayli sürreel geçen Ermeni Konferansı’nda soykırım kavramı da tartışma konusu oldu tabii ki. Bence tarihin tartışılmasından önce bilim adamlarının soykırım kavramına netlik getirecek bir tartışmayı da açmaları gerekiyor, çünkü kavramlarda netlik olmadan girişilecek bir tarih okuması yanlışlara yol açabilir, çünkü tarih çalışması kendi içinde ve kendi başına gerçeği barındırmaz. Osmanlı tarihinde soykırım arayacaksak soykırım kavramı üzerinde bilimsel titizlikle durmalıyız."
Serdar Turgut’un bu yaklaşımına "tüm beynimle" katılıyor ve tabuları yıkacağız ve eski defterleri masaya yatıracağız derken "bir ırk, etnisite ya da dine mensup kişiler bütününe bilinçli, sistematik, metodlu olarak uygulanan ve o toplumsal bütünü tamamıyla ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen kıyım" olarak tanımlanabilecek soykırım kavramının, karşılıklı çatışmaların olduğu bir ortamda gerçekleşen öldürme eylemleriyle aynı kefeye koyulmamasını temenni ediyorum.
Yıllarını Nazi vahşetini "soğukkanlılıkla ve metodik olarak" gerçekleştiren Nazi bürokratlarını avlamaya harcamış olan, antisemitizm kadar dünyadaki her çeşit ırkçılığa açtığı savaşta büyük başarılar elde ettikten sonra 96 yaşında vefat eden, "Holokost’un bilinci" olarak anılan Holokost kurtulanı Simon Wiesenthal anısına bu temenninin dikkate alınmasını bu kez "tüm kalbimle" diliyorum.