Doğal bir duygudur kıskançlık. Eğer çocuksak...
Saf, masum ve içtendir, bir çocuğun; annesini, babasını ve kardeşini kıskanması. 5 yaşındaki kızın "Büyüyünce babamla evleneceğim!" deyip annesini kıskanması, onun gibi davranması doğaldır.
Bir çocuğun; eve, kendisinden çok daha sonra gelen o minicik "velet"i kıskanması kadar saf ve masum bir kıskançlık daha yoktur.
Babamla birlikte, kardeşimi daha 3 gün önce doğurmuş olan annemi hastaneden almaya gittiğimiz günü hatırlıyorum. 9 ay boyunca sabırla bekledikten sonra büyük gün gelip çatmıştı. 7 yaşındaydım henüz. Yolda giderken, biricik anneciğime vermek üzere sade ve anlamlı bir hediye almıştık; güzel bir çiçek.
Kendim çok mükemmelim ya, minik kardeşimi görür görmez çocukça bir kusur bulmuştum hemen... "Bu bebeğin tırnakları neden bu kadar uzun?" Garipliğin benden kaynaklandığını hissettiğimden olsa gerek, içimden sormuştum bu soruyu; "hayal kırıklığım"ı kimseye fark ettirmeden... Ve eve gitme anı! Etrafımdaki herkesi güldürüp, annemle babamı kara kara düşündüren o meşhur sorumu patlatıvermişim 3 günlük kardeşimi göstererek: "O da mı bizimle eve gelecek?"
Tamamen iyi niyetlidir çocuklar... Haklı sebeplerle sinir olurlar evin yeni üyesine. Ne de olsa o "kendini bilmez" bebek daha geldiği günden itibaren evin bütün düzenini alt üst etmiştir. Üstelik bununla yetinmeyip, anneyi adeta esir almıştır. Ne gerek vardır biricik annenin bambaşka biriyle bu derece haşır neşir olmasına?
Yalnızca çocuklukta doğal olan kıskançlık duygusu geçicidir. Geçici olmalıdır!...
Artık "teenager" yaşlarını bitirmiş birinin kıskançlığı ne saf, ne masum ne de doğaldır. "Dostumuz" olduğunu iddia eden kişinin okul başarımızdan, ortalamamıza, haftalıklarımızla biriktirdiğimiz paradan, yepyeni çıkmaya başladığımız sevgilimize kadar her şeyimizi kıskanması hiç hayra alamet değildir. Kötü günde dostumuz olan kişi iyi günümüzü kıskanıyor, başarılarımızı çekemiyorsa; o, gerçekten dost değil, "kötü gün dostu"dur yalnızca. Aslında dost bile olmaya hakkı yoktur onun...
Uğruna birçok fedakarlığa katlanabileceğimiz, belki de her şeyden daha fazla değer verdiğimiz sevgilimizin bizi; yaşımızla doğru orantılı olarak beraber büyüdüğümüz, senelerce her sırrımızı paylaştığımız, kişisel ve tamamen özel hayatımızı açtığımız, saçmalıklarımızı bile anlatmaktan çekinmediğimiz bebeklik arkadaşımızdan kıskanması kesinlikle doğal veya masum değildir. Bütün bunları hemcinsimiz olan yakın arkadaşımızla paylaşırken sorun yoktur. Niye sorun olsun ki; o, bizim çocukluk arkadaşımızdır. Ama, aynı şeyleri karşı cinsteki yakın arkadaşlarımızla paylaştık mı, sorunlar patlak verir birden. Tek bir cevap ve hep aynı hazır cevap: Kanka ayağı....!
Ağlasanız da tepinseniz de derdinizi anlatamazsınız ona. Savunması hazırdır: "Ben sana güveniyorum canım! Benim seninle sorunum yok. Ben onlara güvenmiyorum!" Mantıksız bir savunmadır aslında. Biz istemediğimiz sürece, "onlar" bize ne yapabilir ki?
Maksat yalnızca "üste çıkmak"tır; ne olursa olsun kendini ve fikrini savunmak. "Onlar"la alıp veremediği yoktu aslında; tek kıskançlığı bize yöneliktir. Ona olan sevgimizi ne kadar gösterirsek gösterelim, ne kadar "söz" verirsek verelim, kabullenemez. Onu bırakıp, "onlar"a gideceğimizdir tek ve asıl korkusu...
Anlamaz ve asla anlamak istemeyecektir, korkunun doğal değil de, sonradan "öğrenilmiş" bir duygu olduğunu...