İstanbul Kitap Fuarını geride bıraktığımız bu günlerde, kitaplardan söz etmemiz şaşırtıcı olmaz sanırım. Üstelik sadece fuar değil, edebiyat dünyasını ilgilendiren başka haberler de aldık geçtiğimiz hafta. Büyük bir şairi yitirdik. Atilla İlhan, saygıyla uğurlandı. Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi belli oldu: Harold Pinter. Yaşamın değişmez kuralı gereği, iyi ile kötü, tatlı ile acı birlikte karşımıza çıkıyor.
Fuara gittim. Her zamanki gibi başım döndü. Okunacak ne çok kitap, keşfedilecek ne çok yazar var! Kalabalığın içinde yolumu ararken, adını duymadığım yayınevleri hakkında ilk izlenimlerimi kaydederken, aklıma 2Dž ay önce aldığım bir kitap geldi. Beni sabırla bekleyen bu kitabın sayfalarını karıştırmakla yetindim şimdiye kadar. Günü geldiğinde haşır neşir olacağımızı biliyorum.
Okul yıllarımı anıp, bir şema tasarlamak ve "ne kaça ayrılır" gibi cümleler kurmak arzusunu duyuyorum içimde. Kitaplar konusuna geri dönersek eğer, şöyle bir sınıflandırma denemesi yapmak istiyorum. Kitaplar ikiye ayrılır: ciddi olanlar ve eğlendirenler. Ancak, katı olmak iyi değildir. Sınırlar belirsiz olabilir kimi zaman. Dolayısıyla, şunu da belirtmek gerekir: Ciddi kitaplar eğlendirebilir. Eğlenceli (ya da hafif diyelim) kitaplar ciddi ve önemli bilgiler içerebilir. Kitabın kapağından, yazarın kullandığı dile kadar pek çok öğe, bizim varacağımız yargıyı belirleyecektir.
Kitabı elime alıyorum. Rengi pembe. Küçük bir resim var üzerinde: Bir adam gökkuşağının üzerinde yürümeye çalışıyor. Adını aktarıyorum: İyimserin Tarih Rehberi. Küçük bir liste de eklemişler: Bilimsel Gelişmeler, Sanat Ürünleri, Keşifler, İcatlar, Buluşlar, Kahramanlar, Dahiler, Efsaneler, Sporlar, Oyunlar, Yarışmalar, Rekorlar ve Ödüller. İçiniz açıldı değil mi? Zaten amaç da o. İyimserin tarihi bu. Yani geçmişe bakıyor ve bardağın yarısı dolu diyorsunuz. Ben de iyimser bir insan olmaya çalıştığım için, pembe kitabı seçtim önce. Kötümserin Tarih Rehberi de var. Orada da savaşlar, felaketler ve doğal afetler anlatılıyor. Özetle kan ve gözyaşı.
"Atalarımız nereden gelip nereye giderler" ana başlığı oldukça zengin çağrışımlar yapar. Dile kolay, kocaman bir dünyanın üzerinde binlerce yıl yaşamışız. Tarihçilere yetmemiş sayfalar. Ciddi adlar altında ne kitaplar yazılmış: Uygarlık Tarihi, Dünya Tarihi, Uygarlığın Grameri...Şimdi bize ne düşüyor: okumak ve öğrenmek. Kah ciddi kah eğlenceli yollarla...
Pembe kitabımdan birkaç inci dökeyim size. Atlaya zıplaya açıyorum sayfaları: Tiyatro elli bin sene önce başlamış. İlkel insan av mevsiminin bereketli geçmesini sağlamak için ayinler düzenliyormuş. Şarkı, dans, taklit ve maskelerle süslenen bu toplantılar, tiyatro sanatının ilk adımları olmuş. Çocukların oynadığı bilye, üç bin yıl önce Mısırda ortaya çıkmış. İlk topuklu ayakkabıyı erkekler giymiş. At binerken, çizmelere oturtulan küçük bir topuğun ayakların üzengiden çıkmasını engellediğini fark etmişler. Bu modayı hareketlendiren, 16. yüzyılda yaşayan Fransa Kralı 14. Louis olmuş. İlk defa zorunlu eğitim yasası, 1642 yılında Massachusettste çıkartılmış. İlk sirk, 1769 yılında İngilterede kurulmuş. 1876 yılında telefon, 1879da ise ampul ile tanışmışız.
Aykırı Yayıncılık, Aykırı Tarih serisine göz atmak isterseniz çekinmeyin. Tarihin pembe harflerle yazılması dileğiyle...