Şükür, şeker gibi bir bayram tatili daha sona erdi. Şükür dememin tek nedeni, eğer şehirde kalanlardansanız, sabah perdelerinizi açtığınızda, gökyüzü siyahla gri arasıysa, güne mutlulukla başlayip, öyle son bulması için dua edersiniz.
Aslında dört gün ne ki, ancak dinlenip öğle uykularına alışmaya başlıyorsunuz. Bu sene arada kalan saatlerin önemli bir bölümünü eş dosta bayram ziyaretleri yaparak geçirdim. Eşimle girdiğimiz her pastanede kasanın önüne müşterilere ikram için yerleştirilen şeker tabaklarını, sırf reddetmek ayıp olur diye iki sana / üç bana afiyetle yiyip, dükkandan çıktık. Misafirliğe gittiğimiz dostların uzattığı bayram şekerini yememek, görgüsüzlük kapsamına girdiğinden önce onların ikram ettiği çikolatayı, on dakika sonra bizim getirdiğimiz kutunun çikolatasını tatmak durumundaydık. Sohbet koyulaştıktan az sonra, Şeker Bayramında bir tatlı verilmez mi? Şekerpare de pek güzeldi..
Gerçekten bu sene bayram ziyaretlerimiz peşpeşe sıralandı. Öyle denk geldi; çok da iyi oldu. Umarım bu arada kolesterol bayramları atlıyordur. Zira evde olduğumuz saatlerde, ay, hafif yiyelim diye atıştırdıklarımız, ne kadar hafifti, tartışılır.
Bu tatilin en güzel tarafı doyasıya kitap okumaktı. Yürüme mesafesinden öte, herhangi bir yere gitmeyi reddettim. Hiçbir sanatsal faaliyete katılmadım. Hatta, sinema ilanlarında pek de hevesle bakmadığım, Metin Akpınarın başrolünü üstlendiği Döngel Kârhanesi filmine de gittim. Önyargıları kırmak, ne kadar zor! Hiç de küçümsenecek bir film değil; tam tersine, bayıldım.
Pazartesi sabahı, çalar saatin sesiyle sıçradım. Hala, uykum var. Olamaz dedim. Dört günde uykumu almış olmalıydım. Kahvaltı ederken, saatime baktım, kalkmama daha bir saat var. Alarm, yaz saatinde kurulu kalmış!
Genelde tatil dönüşleri işyerlerinde hafif bir rehavet görülür. Baktım, bu kez herkes zamanından önce işe gelmiş. Sohbet veya bilgilendirme, çabuk bitmiş, bilgisayarlar açılmış, gelen 1500 e-posta elden geçiyor... Akşam oldu, hala şikayet eden yok. Hayırlısı.
* * *
Şeker Bayramının ilk günü Roş Hodeşti. Roş Hodeşte hava durumu nasılsa, bütün ay öyle geçer, derler. Anlaşılan Kasım ayında güneşli günler beklemeyip, içimizi güneşli tutmakta yarar var. Zaman çabuk akıp gidiyor. Aralık deyince, Hanuka kapımızda. Işıl ışıl bir bayram. Bu arada Gözlemde farklı tasarımda Hanukiyalar bulunduğunu unutmayın. Kimi klasik, kimi art-nouveau. Aklınızda olsun. Hanukayla birlikte Woody Allen da 29 Kasımda İstanbulda olacak. Hoş bir rastlantı.
İlk kez turneye çıkan sanatçı, artık sahnede Noel ezgileri mi, yoksa Hanuka melodileri mi çıkarır saksafonundan, bilinmez. Ne de olsa sanat evrensel.