Ligimiz ara tatile girdi. Futbolcular oynamaktan yorulmuş muydu bilemeyiz ama yöneticilerin konuşmaktan yorulmadıkları kesin. Yöneticilerin açıklamaları futbolsuz kalan spor programlarına "şok şok şok" başlıklı haberlere dönüşerek malzeme vermeye devam ediyor. Artık can sıkan işlevsiz atma-tutmalardan, sığ güç mücadelelerinden konuşmak anlam ifade etmiyor oyun çizgileri içerisinde kalan futbolun seyircilerine. Biz de gözümüzü sahanın içine çevirip hazır ara da verilmişken kendi futbol arenamıza Avrupa liglerinin ışığında şöyle bir değinelim dedik.
Fenerbahçe 17 maçlık ilk periyotta sadece 3 kez puan kaybederek 2 senelik çıkış trendini devam ettirmiş gözüküyor. İçi kaynıyor olsa da "kol kırılır yen içinde kalır" prensibinden ödün vermeyen Galatasaray ezeli rakibinin 4 puan gerisinde. Bu 4 puanlık fark futbolu yazıp çizenler tarafından erken bir kopuş olarak değerlendirilse de diğer ülkelerle karşılaştırıldığında devede kulak kalıyor.
Fransada son yıllarda diğerlerine nefes aldırmayan Lyonun Le Guenin gidişinin ardından meydanı boş bırakacağını sananlar yanıldılar. Houllierli Lyon en yakın takipçisi Bordeuxnun 12 puan önünde. Premier Ligde kibirli Maurinhonun ışıltılı Chelseasi Sir Fergusonun asabını bozmaya devam ediyor. Puan farkı 9... Her takımın her takımı yenebildiği, bahisçilerin en güvenemediği lig olan Bundesliganın senelerdir tek istisnası olan Bayern Münih yine zirvede ve Hamburgun 6 puan önünde. Bir 6 puanlık fark da İtalya Serie Ada çıkıyor karşımıza. Her yıldızına 10 şampiyonluk sığdırmış olan 2 yıldızlı Juventus alışıldık biçimde yine zirvede, 6 puan gerisinde ise uzun zamandır ikinciliğe bile hasret kalmış Inter var... Bir tek İspanyada istediği an kopup şampiyon olacakmış izlenimi veren Barcelonanın takipçisi Osasuna ile arasındaki fark düşük kabul edilebilir: 2.
Peki futbolun en iyi oynandığına inanılan bu büyük liglerdeki erken kopuşların yanında Turkcell Süper Ligdeki zirve farkı neden bu derece memnuniyetsizlik yaratıyor? Sanırız mesele şu ki, bir ligin kalitesi öyle çok da puan işlerine bakmıyor. Mesela İspanya Ligi öyle bir lig ki "en iyi"leri toplayan Real Madridi içerisinde kepaze edebiliyor. Bizim ligimizin farkı ise, Galatasarayın Mondragon-Ümit Karan-Necatiye, Fenerbahçenin ise Alex-Appiah-Anelkaya sahip oluşunun ligde en ön iki sıraya kurulmalarına sebebiyet vermesi. Yani , bizim buralarda, öyle çok organize, çok güzel oynamasanız da ortalama futbol düzeyinin üzerindeki futbolcularınız gol atar, gol kurtarır ve sizi zirveye taşır (Şu noktada uzunca bir parantez açmak yararlı olacaktır; FB-GSnin birbirleri arasındaki puan farkından daha anlamlı bir fark, GS ile en yakın takipçisi 3. Kayseri arasındaki puan farkı 12).
"Aradaki fark"ın altını şu şekilde daha da genişletebiliriz: Açık ara önde giden takımlar; Premier Ligin Chelseasi, Bundesliganın Bayern Münihi, Fransanın Lyonu şu anda Şampiyonlar Ligine devam eden ve şampiyon olmaları halinde kimseyi şaşırtmayacak olan ekipler. Bizim açık ara liderimiz Fenerbahçenin ise aynı ligde bu yılı bırakın önümüzdeki yıl dahi tecrübe kazanma amaçlı oynayacağını söylemek küçümseme değil gerçekçilik olur.
Her ligin büyüğü ve küçüğü var mutlaka. Yani büyük-küçük takım kavramı öyle adlandırılmasa bile sadece bize özel bir durum değil. Ancak gözleri kendi aralarındaki rekabetten başka birşey görmeyen büyüklerimiz bu uğurda küçüklerle aralarındaki uçurumu gün be gün artırıyor ki bu kaliteyi yükseltemememizin altında yatan en büyük neden. Fenerbahçenin yükselişi yarın durur, Galatasaray başlar, o durur Beşiktaş başlar ancak yerel, sabun köpüğü mutluluklarla değil kalıcı, uluslararası başarılarla, kaliteli bir ligle övünmek için 3ten fazla büyüğe ve birbirimizi zorlamaya ihtiyacımız var.