Sevgili beyaz ekranda, bir programa takıldım kaç zamandır. Önce programın adını verelim: "Başka Yerde Yok". Yer: Cine 5 (üstelik şifresiz). Aslında bu program bir iki yıldır sürüyor galiba. Ancak, her sene sunucular değişiyor. Bir kadın bir erkek, konukları ağırlıyorlar. Anlamlı bir seçim: bir kadın bir erkek. Dikkat ederseniz, pek çok programda bu denge korunuyor. Yanılmıyorsam, iki sene önce, erkek koltuğunda Kürşat Başar oturuyordu. Geçen sene ise Mesut Yar çıkıyordu izleyicinin karşısına. Bayanları kesin olarak hatırlayamadığım için eklemiyorum cümlelerimin arasına. Ben o zamanlar, programın farkında idim, ancak temasımız farkındalık ile sınırlıydı.
Şimdi ise, tiryakisi oldum diyebilirim. Efendim, "her şeyin bir zamanı var", gerçekten. Bayramdan önce, 18:30da başlıyordu program. Ben de merak ediyordum: İzleyici kitlesinin içinde kimler var? Hangi yaştan, meslekten insanlar bu saatte ekranın karşısına geçebilirler? Bu konuyu işin uzmanları düşünmüşlerdir mutlaka. Tek bildiğim, benim gibi hem öğrenci hem de öğretmen olan insanlar için, keyifli bir saatte sunulan hoş bir program olduğu idi. Şimdilerde, haftanın her gecesi 20:30da başlayıp, 22:00ye kadar sürüyor. Hepinizi bekleriz...
Nereye bekliyoruz? Sohbet dinlemeye. Telefon bağlantısı yapılmadığı için, sohbete katılabilirsiniz, diyemiyorum. Zaten konuklar, 15ᆨ dakika kalıyorlar, sonra hop yeni bir yüz yeni bir yaşam...Farkettim ki, söylememişim henüz kimlerin soruları sorduğunu. Bayanlara öncelik tanıma görgüsüyle, Seray Severden söz edelim önce. Kendisi Boğaziçi Üniversitesinde okuduğu ekonomiden ziyade oyunculuğu tercih etmiş bir hanım. Ekranda ve sahnede onu görmüş olabilirsiniz. Bey olarak ise karşımıza, bir "hoca" çıkıyor. Hoca derken, üniversitede olanlardan birini akılınıza getirin. Ali Atıf Bir, hem profesör hem de dekan. Konusu: İletişim. Yani anlayacağınız, insanlarla temas için doğru bir yerde.
İletişim makinesi olan, televizyon adını verdiğimiz kutuya, pek çok insan girip çıkıyor her gün. Bize de doğru zamanı seçip, istediğimiz kişilerle randevularımızı ayarlamak düşüyor. Spor istersen spor, magazin istersen magazin, dizi istersen dizi...Tabii ki, seçim hakkınız, sunulanlarla sınırlı. Ama, her gönlü hoş edecek bir şeyler var diye düşünüyorum.
Başka Yerde Yoka dönersek, beni cezbeden yönü, sıklıkla sanatçıların davet edilmesi. Meslek yelpazesi, sanat camiası ile sınırlı değil. Doktor, gazeteci, siyasetçi...Çeşit çeşit insan çağrılıyor. Ama yoğunluğa bakarsanız, sanatçı ve özellikle de oyuncular karşımıza çıkıyor. Sunan kişilerin, konuk listesine ne kadar hakim olduklarını bilemem ama, her ikisinin de tiyatroyu seven ve sayan insanlar olması önemli bana kalırsa. Seray Sever bu işe gönül vermiş. Ali Atıf Bir, Hürriyet Gazetesindeki yazılarında tiyatro ve sinemaya çoklukla yer veriyor.
"Kimler geldi, Kimler geçti" diye sorarsanız şarkıdaki gibi, küçük bir liste verebilirim: Yıldız Kenter, Genco Erkal, Metin Akpınar, Nevra Serezli gibi sevdiğimiz aşina yüzler, bir de ekran ve sahnelerin yeni ve taze yüzleri...
Resmiyetin değil samimiyetin hissedildiği sohbetleri dinlerken, özelde sanatçıların genelde sanatın geçmişi ve geleceği hakkında düşünme fırsatı buldum. Ve hoş bir deneyimi de dağarcığıma kattım: Bir insanı, 15 dakika bile olsa, gözlemlemek onun ile ilgili pek çok ipucunu belki farkında bile olmadan avuçlarıma bırakıyor. Yüz ifadesi, ses tonu, bedeninin duruşu, giyimi...Hepsi birleşiyor ve bir küçük karakter haritası çıkıveriyor. Tabii ki konuğun ruh halini, canlı yayında olmak ya da sunucularla ve programla yaşanan uyum, etkiliyordur. Ama yine de gerçeğin çok da uzağında olamayacak bir izlenim oluşuyor kısacık 15 dakikada. Kim ukala? Kim alçakgönüllü? Kim sakin? Kim delidolu? Ne cevaplar buldum kendime!?