Purim geçtikten bir hafta sonra, doğanın uyanışı misali, Pesah kendini hissettirmeye başlar. Gerek matsa, un, peynir vs. gibi mamullerin satışlarının ilan edilmesi, gerek kurumların bastırdığı broşürler, gerekse Bet-Dinin açıklamaları bizi yavaş yavaş hazırlık telaşına sokar.
Hemen her sene, kurumların özenle hazırladığı broşürlerden, hediye seçmek yerine, öncelikle kendime helal edip, ısmarladıklarım olur. Bu sene gözüm burmuelo tavasına takıldı. İçi teflon; sağlıklı mı değil mi, karar veremedim. Diğer yanda acele bir hesap yaptım. İlk iki gün annemin, son günde geleneksel olarak ablam/annem/kaynoşum ve aynı zamanda kapı komşum Eti Telvinin burmuelolarını yesem, geriye kalır beş gün. Biraz da mideleri dinlendirdiğimi varsayarsam, tefal da olsa yeni burmuelo tavasını deneyebilirim. Zaten sonuçta hangi tavadan yersek yiyelim, kaç aydır tavuk gribine önlem olarak yumurtayı evden uzak tutarsam tutayım, atalarımızın anısına sekiz yumurtalı -hadi bilemediniz bu sene altı- kekleri, özgürlük uğruna pişireceğim.
Sonuçta değişen ne? Bir hafta boyunca, atalarımızın yiyemediklerini yeyip, Biocenter Kayadan uzak duracağız. Dr. Sintonun kapısının karşı kaldırımına geçerek yola devam edip, en az onbeş gün diyetisyenin kapısını aşındıracağız. Kolesterol değerlerinin normale düştüğünü tahmin ettiğimizde ise, doktora gidip midemde bir ağırlık var acaba neden, diyebileceğiz.
Güzeldir bayram yemekleri..
* * *
Geçtiğimiz Perşembe günü cemaatimizin bazı kurumlarının tanıtıldığı bir toplantıdaydım. Neve Şalom Vakfı olağanüstü güzel hazırlanmış bir barkovizyon gösterimi sundu. Sunumun bir bölümünde, düğünden çıkan birkaç kişiye mikrofon uzatılarak: Neve Şalom Vakfı ne yapar? diye soruldu. Kimse doğru yanıt veremedi. Bu durumda, kimseyi kınamıyorum. Cemaatle ilgili bir kurumda çalışmıyor veya bir sinagog yahidi değilseniz; hayatınızı bunları bilmeden de sağlıklı şekilde sürdürebiliyorsanız sizden fazlası istenemez. Zaten benzer soruları toplumun ancak üçte biri yanıtlayabilir. Hiç şaşmayan bir tablodur bu.
Diğer yandan Neve Şalom Vakfı yetkililerini kutluyorum. Bugüne kadar hiçbir kurum, kendi lehine olmayan gerçekleri, gözler önüne serme cesaretini göstermedi. Bu vesile ile vakıf yöneticilerine, bir kapı araladıkları için bir kez daha teşekkür ediyorum. Gazetede çalıştığım on beş yıl süresince beni en çok üzen konuların başında kurumlarımızın asla tenkide açık olmayışlarıdır. Hepimiz birbirimiz için varız. Yapıcı tenkitler daha iyiyi bulmak içindir. Kurum çalışanlarının çoğu gönüllüdür. Ne mutlu onlara. Ancak, Biz gönüllüyüz; ailelerimizden, işimizden vakit çalarak buralara geliyoruz denmesi kadar yanlış bir savunma mekanizması geliştirilemez. Kimse kimsenin hayrı için iş yapmaz. Yaptığınızdan keyif duymazsanız; yaptığınız egonuzu/benliğinizi doyurmazsa zaten o işe el atamazsınız.
Herkesin sıkıntıda olduğu bir dönemde, her işi süt liman gibi göstermek, hangi kuruma yaradı, bilemem. Madem büyük gemiler sağlam, küçük kayıklara güç verelim..