Alex Ali Sami Yenin yeni açığı ile meşhur kapalısının birleştiği noktadan korner kullanmaya gidiyor... Birbiri ardına atılan plastik su bardaklarından kaçıyor, "nasıl kullanayım" bakışları arasında köşe gönderini terk ediyor... Yan hakem "Ok...Ok..." diyerek el kol hareketleriyle Alexi atışı yapmaya çağırırken bile tribünlerden boşalan su sağanağı devam ediyor.
Bu sahne veya benzerleri mutlaka ki ilk olarak Mecidiyeköyde görülmedi. Hepimiz "sahalarımızda görmek istemediğimiz" bu tip sahnelere fazlasıyla alışığız. Ancak Sami Yende geçtiğimiz Çarşamba akşamı yaşanan "ilk" su bombardımanının yaklaşık 60 dakika boyunca misafir takımın kullandığı tüm taç ve korner atışlarında devam etmesiydi.
Galatasarayın 3DŽlik üstünlüğü, Fenerbahçenin ise yarı final vizesini almasıyla son bulan derbinin bitiş düdüğünün ardından Galatasaraylılar galip gelen takımlarını kaçan tura rağmen alkışlarken maç boyu oluk oluk akan öfkenin yanında bir nebze güzelliğe şahit oluyorduk. Ancak bu dakikalarda sahadaki mücadele bitmiş, demeçlerin savaşı başlamıştı bile. Fenerbahçe Başkan Yardımcısı Nihat Özdemir, sahada yaşananların kendilerini dehşete düşürdüğünü, kendilerine çok daha küçük olaylar yüzünden saha kapatma cezası verildiğini ifade ederken Galatasarayın alacağı cezayı merakla beklediklerini söylüyor, Galatasaray kaptanı Hasan Şaş bu tip eylemlere karşı sert önlemler alınması gerektiğini ancak ilk radikal değişikliğin bu maçtan sonra değil daha sonra yapılması gerektiğini belirtiyordu. Geçtiğimiz hafta ortaya attığı "teşvik primi" iddiasıyla modası geçmiş şekilde gündem belirlemeye çabalayan Galatasaray yöneticisi Bülent Tulun ise yine kendine has üslubuyla "Ne var canım, büyütmeyin, herkes kendi evinin önünü süpürsün!" diye konuşuyordu. Maç sonu uzatılan mikrofonlara en doğru lafı söyleyen, sahaya taşan çirkin hareketlerin üzerinden prim yapmadan mertçe hissettiklerini söyleyen bir kişi vardı, o da Ergun Gürsoydu: "Ben bunlar yüzünden nefret ettim maça gelmekten..."
Keşke diyoruz... Bu tip olayları rakibe sataşarak geçiştirmeyi veya bunlardan kendimize avantaj yaratmayı bir kenara bıraksak... Keşke Nihat Özdemir Galatasarayın alacağı cezanın federasyonun işi olduğunu hatırlasaydı da "bu tip olayların rengi yok, zararı hepimiz çekiyoruz" diyebilseydi... Bülent Tulun "önce onlar başlattı" tavırlarını bırakıp "bu insanları sahalarımızdan temizleyeceğiz" diyebilseydi keşke...
Keşkelerde kalıyor dilekler... Tabii ki kalır... Öyle ki meselenin saha kapatmayla ilgisi olmadığını artık herkes biliyor. Cezadan önce "yaptırmamak gerektiği" unutuluyor ama... Siz hangi yazardan, hangi gazetede Galatasaraylıların şişeleri, sopaları, vs niye attığına dair bir yazı okudunuz? Bundan sonra ne yapılması gerektiğine yönelik tavsiyelerde bulunulan yüzlerce satırın yanında "sebep"in üzerine giden tek bir satır gördünüz mü?
En azından biz burada yaşanan öfke selinin sebebinin üzerinde duralım kendimizce. "Kahraman ama fakir delikanlılar, paralı şımarık zengin çocuklarına karşı" edebiyatını gütmek, stadyuma fazlaca giden yapısı belli kesimin en zayıf noktasını kaşımak... Herkesin derdi taraftarına iyi görünüp kendini rahat ettirmek... Yine dua edelim, başımıza daha büyük bir olayın gelmediğine...
Spor kamuoyunun gözleri önünde yaşanan olaylar, niye sürekli keyifsiz durumlara düşüp bunlar üzerine konuştuğumuzu şekil a, şekil b biçiminde açıklıyor aslında... En centilmen bildiğimiz futbolcunun reklam panolarına çıkıp "ona bindik, bundan indik" şeklinde bağırması (rakibe saygı duymamak), Hasan Şaşın Fenerbahçenin gol atış biçimini küçümser şekilde anlatışı ve spikerin "Ama Alexin yeteneğinin o gollerde hiç mi payı yok?" şeklindeki sorusuna "Öyle yeteneklik birşey yok..." tarzı yanıtı (tolerans düşüklüğü), skorborda Fenerbahçenin renklerini "sarı ve dünyada eşcinsellerin rengi olarak bilinen mor-" olarak yazdıran yönetim tarzı (popülizm), vs, vs...
Aziz Yıldırımın en azından kendi sahasını temizleme yolundaki çabalarının yanında kişisel tarzı şık olmayabilir. Ancak bugüne kadar hiçbir yöneticinin söyleyemediğini söyleme başarısını gösteren bir başkanın elde ettiği -kısmi- başarıyı küçümsemek de böyle bir temizliğin istenmediği düşüncesini yaratıyor insanda.
Farklı renkler gözleri öylesine kör etmiş ki, aynı gemide olduğumuzu hatırlayan bile yok...