Sürekli deniyorum!
Daha ne kadar deneyeceksin, diye soranlara bu yanıtı versem de, asıl söylemek istediğim, deneme yazdığımı sürdürdüğüm kadar, her yazının bir deneme uğraşı olduğudur. Tüm okuduklarıma karşın, neden bu yazın türüne deneme adı verildiğini tam olarak anlayamamışsam da, bu ad altında her yazarın kendine özgü bir anlatımla ortaya koyduğu ürünleri, keyifli bir okuma uğraşı olarak görüyorum. Aynı keyfi, bu tür yazıları yazmaktan da aldığımı söyleyebilirim.
Her deneme, yazarın kendisiyle olduğu kadar, okuyucusu ile de karşı karşıya geldiği bir yüzleşme alanıdır. Bir başka şekilde söylemek istersek, yazar, bedeni ve duygularıyla tüm insansal yönlerini açığa çıkartırken, okuyucu da kendini o anlatılanlarda bulabiliyorsa, atılan ok hedefini bulmuştur, diye düşünüyorum. Asıl sorun, yazarın bu uğraş içinde ne kadar içten olabildiğidir. Kuşkusuz, bir deneme sınırları içinde, hiç kimseden yalnızca gerçeği anlatmasını bekleyemeyiz. İşin içinde özlemler, duygular, bireysel düşünceler, düşlemler de girecektir. Bir kurmaca metin de olsa, yaşamın gerçeklerini yansıtması gereği, okuyucuyu yakınlaştırması bakımından önemlidir.
Sözlerimizi yalnızca bir deneme yazarının ürünleriyle sınırlamak, eksik olduğu kadar, yanlış da sayılır. Yazarlığa soyunmuş her kişi için, gerçeğin peşinde koşmakla birlikte, söylenmemişi söylemek gibi hiç eksilmeyen bir çabanın harcanması önemlidir. Daha da önemlisi, insana verilen değerin yüceltilmesine yönelik çalışmaların yoğunlaştırılması ve sözcüklerin birer kıvılcıma dönüşmesi için her türlü savaşıma hazır olunmasıdır. Nitekim birçok yazar, ortaya koydukları ürünlerle, bu kıvılcımları yangına çevirerek görevlerini yerine getirmişlerdir.
Harold Pinterin Nobel Konuşmasında geçen şu sözleri üstünde düşünebiliriz:
"Bir aynaya baktığımız zaman karşımızda duran görüntünün gerçek olduğunu düşünürüz, ama bir milim öteye kaysak başka bir görüntüyle karşılaşırız. Böyle böyle, sayısız farklı görüntü elde edebiliriz. Bu durumda yazar bazen aynaya bir yumruk atıp onu tuzla buz etmek ve arkada duran, bize bakmakta olan hakikatle yüzleşmek zorundadır. Karşı karşıya bulunduğumuz tüm aykırılıklara rağmen, yurttaş olarak kararlı, şaşmaz ve azimli bir entelektüel kararlılıkla davranmalı, hayatımıza ve toplumumuza değgin doğru hakikati önümüzde duran görevleri yerine getirme zorunluluğu olarak tanımlamalıyız. Bizim gerçek misyonumuz budur. Şayet böyle bir kararlılık siyasal öngörümüzde mevcut değilse, hemen hemen yitirdiğimiz şeyi geri alma şansına sahip değiliz demektir. Yitirmekte olduğumuz şey, insan onurudur..."
Pinterin konuşmasından şu anlam da çıkıyor:
Yazmak, bir sorumluluktur; insana, insanlığa karşı yüklenilmiş bir sorumluluk!
Her yazar, bunu üstlenmediği sürece görevini eksik yapmış sayılacaktır.