Geçen hafta Viyanada gerçekleşen Latin Amerika AB zirvesinin haberlere en renkli yansıyan kısmı Tayyip Erdoğan ve Fatih Terimin de forma giyip gol attıkları liderler arası futbol maçı oldu muhtemelen. Latin liderler rahatsızlıklarını bahane ederek maça iştirak etmemiş de olsalar, bugünlerde dünya gündeminde yer almalarını sağlayacak yeterli malzeme var.
1 Mayıs günü Bolivya lideri Morales ülkenin güneyindeki bir enerji tesisinde yaptığı konuşmayla ülkedeki doğal gaz ve petrol kaynaklarını millileştirdiğini açıkladı. Konuşmanın ardından bir askerin tesise Bolivya bayrağı çekmesiyle iyice törenleştirilen olay öncelikle Latin ülkelerini kendi içinde böldü. Moralesin millileştirme kararı ülkede faaliyet gösteren yabancı şirketlerin çıkardıkları petrol ve doğal gazın %8ini almalarını geri kalanını ise devlet şirketine teslim etmelerini ön görüyor. Morales düzenlemeye uymayacak şirketlerin ise 6 ay içinde ülkeyi terketmelerini istedi.
Bu çıkışın hemen ardından Bolivyada enerji şirketleri bulunan Brezilya ve Arjantin kaygılarını dile getirirken, dünyanın 5. büyük petrol ihracatçısı olan Venezuellanın lideri Chavez ise Bolivyanın egemenlik hakkını kullandığını savunarak destek oldu. Zaten Chavez de bazı şirketlerin petrol kuyularına el koymuş ve vergi oranlarını yükselteceğini açıklamıştı. Bolivyada en büyük yatırımcı olan Brezilayalı Petrobas şirketinin dışında Arjantin, İspanyol, Fransız ve İngiliz şirketler de bulunuyor, yaşanan kriz sonrası birçok yabancı şirketin hisseleri %2Dž civarında değer kaybetti.
Bu gelişmelerin ardından 3 tane tespit/çağrışım zihnimde öne çıkıyor:
Birincisi dünyanın her yerinde Amerikanın norm olanı belirlediği ve ülkelerin konumlanmalarının da Amerikaya olan mesafe cinsinden anlatıldığında daha anlamlı hale geldiği. Morales yakın bir zamanda ülkenin başına geçtiğinde daha ılımlı Brezilyalı merkez sol hükümeti gibi mi davranacağı yoksa Amerikan düzenin karşısında yer alan radikal sayılabilecek Chavezin mi yanına mı geçeceği merak ediliyordu. Kartlarını oynadı, seçimini Latin ülkelerinde Amerika karşıtı kamptan yana kullandı. Bu kampın başını çeken Chavez, Amerika ile serbest ticaret anlaşması imzalayan Meksikayı da emparyalizmin fino köpeği olarak nitelendirmişti.
İkinci ilginç durum ise yoksulluktan kurtulmak amacıyla bazı üllkelerin yabancı sermayeyi çekmek, güven ortamı yaratmak için elinden gelen yaparken aynı amaçla bazı ülkelerin ise mevcut yabancı sermayeyi kovması, ekonomi doktrinlerinin savaşı yani. Bolivya, Latin Amerikanın en fakir ülkesi, ancak, daha önce de 2 kez kaynakların millileştirilmiş olmasına rağmen yaşam standartı yükselmedi. Üstelik yabancı şirketler ülkeyi terkederse doğal gaz ve petrolün hangi sermaye ve teknik bilgi ile işletilebileceği de merak konusu.
Üçüncüsü ise yaşananların, enerji stratejilerinin, bu konuda ulusal portföy oluşturmanın önemi konusunda bir gösterge oluşu. Brezilya doğal gaz ihtiyacını ağırlıklı olarak Bolivyadan karşılıyordu ve bu konuda belirsizliğin bir maliyeti olacağı kesin. Bolivyanın kararının ardından Arjantinde yapılan görüşme sonrası Morales fiyatları yeniden düzenlemek şartıyla arz garantisi verse de Brezilyada enflasyonun yükseleceğine kesin gözüyle bakılıyor.