Sicak Sanat Dalgalari

Solinda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İstanbul baharda güzeldir derler, doğrudur da. Fakat bana göre yazın daha da güzel, daha kışkırtıcı ve anlayışlı olur İstanbul. Kışın hafta sonlarını, hiç evden dışarı adımımı atmadan geçirebilirim, gayet de dinlendirici olur; ama yaz sıcakları gelip, güneş kemiklerimi ısıtmaya başladı mı, evde oturmak, İstanbul'a da, kendime de haksızlık olur. Geçen iki haftaya kadar cumartesileri çalışmam gerekiyordu, bayramda da yurtdışına, kardeşimin yanına Londra'ya kaçtım. Tatilin kötüsü olmaz, güzeldi. Özellikle Victoria & Albert Müzesi’ndeki 'Bauhaus' sergisine yolunuz düşerse şiddetle tavsiye ederim. En sonunda anladım ‘Minimalizm’ niye bu kadar değerli, savaş sonrası insanlar nasıl bir duygusal ve entelektüel patlama yaşamış da bu günlere gelmişiz. Neyse, nihayet bu hafta sonu işten, sorumluluklardan yırtıp, uzun bir aradan sonra, kışın acısını çıkartabileceğim sıcak bir cumartesi günü yaşama fırsatını elime geçirdim.
Yakın bir arkadaşım, onun Amerikalı arkeolog arkadaşı ve ben. Yakın arkadaşım, Amerikalı olan için, çünkü kendisinin son günüydü ve İzmir’de uzun bir  kazı çalışmasına  katılması gerekiyordu, güzel bir cumartesi planı çizdi. Ben de elbette onlara eşlik edip, kendi keyfime bıraktım. Sabah Bebek'e gittik. Hayret! Trafik ve kalabalık azalmış, Bebek sevenlerine kalmış, bütün romantikliği ile ışıldıyordu.  Bence sabah kahvesini yudumlayıp güne gözlerinizi açmak için en doğru istikamet Bebek mekanlarıdır. Oradan doğruca Sakıp Sabancı Müzesi’ne gittik. Hemen belirteyim yeni sergi daha başlamamış. Meraklılarına da güzel haberi vereyim; Rodin sergisi eli kulağında, başlıyormuş. Hazırlıkları tamamlanmak üzere duyduğuma göre. Londra'daki sergiden bahsetmişken buradakileri saymamak olmaz. Bu aralar İstanbul Modern'de 'Gökkuşağında iki kuşak, Fahrelnissa & Nejad sergisi var daha görmedim ama en yakın zamanda kendimi müzede kaybetmek istiyorum, Pera Müzesi’nde ise 'Profiller' sergisi var ki, o da güzel bir sergi, son olarak İsmail Acar sevenlerine müjde; Addresistanbul'da sanatçının şimdiye kadarki en kapsamlı sergisi ve mekana özel projeleri keşfedilebilir. Amerikalı, müzenin sabit koleksiyonunu gezerken biz Müzedechanga'ya yerleştik. Daha evvel aynı koleksiyonu iki kere gezmiş olduğumdan cafe'de oturmak daha cazip geldi. İyi ki de öyle yapmışım, İstanbul’da fazla keşfedilmemiş en güzel mekan. Sanatın yakınında, yeşilin ortasında, denizin tam karşısında sade ama sağlam. Huzur içinde, keyif çıkarmalık.  
Akşamüstüne doğruda Kanyon'a gittik. Amerikalı dostumuz, İstanbul'a gelip bu güzel havada alışveriş merkezine (açık havada gezilebilir bir mekan olduğunu söylemek aklımıza gelmedi) gitmeye istekli değildi ama tabi biz pek aldırmadık. Aylardır konuşuluyor gidip görmezsek ayıp olur, bize yakışmaz, aklımız kalır. Anlayış gösterdi sağolsun arkadaş. Fakat o nasıl bir yerdir. İnsanı nasıl heyecanlandırabilir bir mekan böylesine ki, ben gerçekten İstanbul'da en farklı diyebileceğim bir başka alışveriş merkezinde çalışıyorum. Ona rağmen böyle bir etkilenmeyi aylardır yaşamadığımı fark ettim. Biliyorum herkes konuşuyor, bütün köşe yazarları, magazin ve alışveriş yorumu köşelerinde yazılıyor, ama boşuna değil görünce paylaşmak istiyorsunuz bunu tanıdık herkesle.
Her neyse fazla uzatmayayım, benden ufak bir tavsiye; Picasso sergisi olmasa da müzelere gidin tadını çıkarın, İstanbul'u yaşayın, yeni yerleri keşfedin, vaktinizi ayırın, yenilenin.