Barış Destekçisi M.J. Rosenberg, İsrail Sözlüğü için Selin Çağlayan ile yaptığı söyleşide, Hz İbrahimin çocukları İzak ve İsmailin kutsal kitapta anlatılan öyküsünü kısaca anımsattıktan sonra, konunun can alıcı noktasına gelir:
Arapların atası olan ve çöle atılan İsmail ve hep iyi bir oğul olarak gösterilen Yahudilerin atası İzak, yıllar sonra babalarının ölümü üstüne bir araya gelirler ve onu birlikte Hebrona gömerler.
Rosenberg soruyor:
Niçin bize hep iki kardeşin birbirinden nasıl ayrıldıkları, nasıl iki ulus haline geldikleri, aralarındaki nefret anlatılıyor da, iki kardeş olarak bir araya geldikleri ve babalarını gömdükleri anlatılmıyor. Herkes Tevrattan alıntı yapar ve bence bu öykü bizim geleceğimizi temsil ediyor. Biz Yahudiler ve Araplar bir araya geliyoruz ve Tevratta öngörülüyor.
Tevratta geçen öngörülerden umutlanmak istedikten sonra, özellikle İşaya bölümü, zengin bir kaynak olarak gösterilebilir; ama yüzlerce yıldan bu yana, beklenilen bu olumlu değişimi görmek ne yazık ki çok güç olmaktadır. Nitekim bir şiirimde, bu öngörüyü bir dilek olarak dile getirmişim:
"Kehanet gerçek olmalı / Birlikte yaşamalı kurtla kuzu / İnsan insanla"
Paul Eluardın şu dizeleri de bize bir şeyler söylemiyor mu?
İkişer ikişer gideceğiz amaca birer birer değil
Herkesi anlayacağız ikişer ikişer anlarken birbirimizi
Seveceğiz birbirimizi ve çocuklarımız gülecek
Bu şiirleri okurken aklıma şu soru takılıyor:
Gerçeği, biz şairler görmek mi istemiyoruz, yoksa insanın umudunu canlı tutarak, onu gerçeklerden uzaklaştırmaya mı çalışıyoruz?
Sanırım ikinci olasılık daha ağır basıyor. Şiirde olduğu kadar, tüm sanat dallarında ürün verenlerin düşlemlere sığındığını, onlardan esinlendiğini yadsıyamayız. O düşlemleri kuranlardır, her türlü olumsuzluk karşısında bile güzel günlerin, kardeşliğin beklentisi içinde olanlar... Aynı şekilde, birlikte yaşama umudunun, gerçeğe dönüşmesi için çaba harcayanlar... Bu konuda A. Kadir, bir şiirinde hem yakınıyor, hem de hayıflanıyor:
Kardeş kardeş yaşamak varken
Neden kuzular tek tek, kurtlara karşı
Üzülerek söylemek gerekir ki, kuzular her zaman kurtlara karşı yalnız kalıyor.
Son yıllarda gerek ülkemizde, gerekse başka ülkelerde, sürekli "birlikte yaşama" toplantıları yapılıyor. Bu etkinlikler, farklı inançları olduğu kadar, aynı din içinde yer alan mezhepleri bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Bu olumlu yaklaşımlara karşın, dinsel ve etnik çatışmaların hiç eksilmemesi, umudumuzu kırmak için yeterli olmaktadır.
İnsanlığın tarihine bakarak, kuzuların her zaman kuzu, kurtların da kurt olarak kaldıkları sürece, çekişmelerin hiç eksilmeyeceğini söylemek, sanırım bir öngörü sayılmaz.