İsrail Ordusu, Hizbullah birimlerini Litani Nehrinin gerisine çekerek, bölgedeki sığınakları, depoları ve yığılmış her türlü silah ve cephaneyi yok etmeyi planlıyor. Bu işlemi Güvenlik Konseyinden gelecek ateşkes kararından önce 1 haftada tamamlamak istiyor.
Yeni ihtiyat birimlerinin katılımıyla güçlenen İsrail Kara Kuvvetleri, Lübnan ile aralarındaki sınırda hiçbir Hizbullah yerleşiminin kalmadığı ve Hizbullahın giremeyeceği 2 kilometrelik güvenli bir bölge oluşturmak istiyor. Böylece; sınır bölgesine yakın yerlerde endişe ile yaşayan İsrailliler kendilerini güvende hissedebilecekler.
Harekatın ana hedefinin Hizbullahın silahlarının tamamen imha edilerek gücünün yok edilmesi olduğu söylendi.
Eğer başta harekatın Hava Kuvvetlerinin yıkıcı gücü ile gerçekleştirilmesi kararı alınmasaydı, daha kısa zamanda başarıya ulaşılırdı.Ama görüldüğü üzere Hava kuvvetleri her yeri harabeye döndürürken, birçok masum sivilin de yaşamına mal oluyor.Bu tutum ise, dünya kamuoyunu İsrail aleyhine çeviriyor.
Bu nedenle kara kuvvetlerinin küçük bir birimle harekata katılmasına karar verildi.
Çünkü Tsahal Suriyeye ve dünyaya İsrailin bir kez daha Güney Lübnana girmek ve orada kalmak arzusunda olmadığını belirtmek istedi. Bu nedenle çarpışmalar sonucu yarı yarıya harap olan Nasrallahın karargahı Bint Jbail boşaltıldı.
Göreve çağırılan 30 bin İsrailli ihtiyat askerinin hemen hemen hepsi olumlu cevap verdiği gibi çağırılmayan bir çok kişi de askeri güçlere katılmak istedi. Bu da halkın Hizbullah tehlikesine son vermek için çarpışmayı göze aldığının bir göstergesi.
Kana trajedisinin sonuçları
İsrailin ileri sürdüğü sebepler kabul edilmedi. Tabii ki Kanada masum sivillerin öldürülmesi trajedisi olmasaydı, İsrail için çok daha iyi olurdu. Gelişen olayları daha iyi anlamak istersek,yarı Müslüman yarı Hıristiyan olan köy İsraile roketlerin yollandığı yerleşim bölgesiydi. Hava kuvvetlerince çekilen fotoğraflar İsraile yollanan Katyuşa füzelerinin rampalarının evlerin altında olduğunu gösteriyordu. Ama saklanmak amacıyla sığındıkları evde hayatlarını kaybedenler, bu gerçeği bilmiyorlardı.
Kızılhaçtan edinilen son bilgilere göre Kanada 19u çocuk olmak üzere 28 kişi öldü. Gönül bu sayının önceden söylendiği gibi 57ye çıkmamasını diliyor. Tabii bu yaşanan faciayı kabullenmek anlamına gelmiyor. İşte burada Lübnanda yaşanan ikilemi görebiliyoruz. İsrail Güney Lübnanda yaşayan sivillere bir çağrı yaparak savaş bölgesini terk etmelerini istedi.
Çünkü bu yerleşimler Hizbullah tarafından kullanılmaktaydı. Bu etken boş olduğunu düşündükleri evlere neden saldırı yapıldığını açıklıyor. Hava Kuvvetleri köydeki diğer evler gibi bu evin de Hizbullah tarafından gönderilen roketlerin ve rampaların saklandığı yer olduğunu düşündü. Ev, bombardımandan bir kaç dakika sonra saat 01:00 da yıkıldı ancak Kızılhaçın haberdar edilmesi ve olay yerine ambülansları yollaması saat 07:00 yi buldu.
Tabi ki bu da Olmertin kararını haklı göstermez.
Hemen hemen herkesin aklına Nasıl oluyor da bu facianın sonucunda sadece iki günlük kısmi bir ateşkes ilan ediliyor sorusu geliyor. Oysa 10 yıl önce, aynı köyde yaşanan benzer bir olayda dönemin başbakanı Şimon Peres operasyona son verme kararı almıştı. Yoksa insanlar, bu gibi trajedilere alıştı mı? Olabilir, kamuoyu Irakta veya Afganistanda bu türden yanlışlıklara ne yazık ki tanık oluyor.
Ancak asıl neden: 10 yıl önceye oranla Hizbullahın daha da güçlenmiş olması. Bu nedenle şimdi daimi bir ateşkesi kabul etmek Hizbullaha önemli başarı sağlar.
İsrail bölgede varlığını sürdürebilmek için, güçlü olmanın dışında, güçlü olduğu imajını da korumak durumunda.
İsrail güçlü olmak zorunda
Bu amaçla gerçek bir ateşkes sağlanıncaya dek, Tsahal güçlü olduğunu kanıtlamaya çalışacak.
Bu operasyon sırasında, aralarında örgütün ileri gelenleri dahil olmak üzere 200yü aşkın Hizbullah militanı öldürüldü; uzun menzilli roketlerinin büyük bir kısmı yok edildi, ancak her şeye rağmen halen 9ᆞ bin kadar kısa menzilli Katşuya roketlerine sahip. Sonuç ne olursa olsun hemen hemen herkes Hizbullahın yeniden İsrail sınırına dönmeyeceği kanısını taşıyor.
Daha fazlası beklenebilir mi? Eğer Bushun istediği gibi bir uluslararası güç kurulursa, - bu güç İsrail- Lübnan ve Lübnan Suriye sınırlarını denetim altına alır böylece Hizbullahın yeniden silahlanmasına engel olursa- kuşkusuz bölgede sükunet sağlanmış olacak.
Bu konu sadece Hizbullahı değil Suriye ve İranı da çok yakından ilgilendiriyor. İran dışişleri bakanı Beyruta geldiği halde nasıl oluyor da, İran Biz katiyen Hizbullaha silah yardımında bulunmadık diyebiliyor. Diplomaside yalan söylenebilir, ama bu kadar açık bir yalan gerçekten şaşırtıcı.
Sınırlara uluslararası güç
Bir uluslararası güç hakkında da bazı noktalara değinmek gerekir. İsrail uzun bir süreden beri, böyle birliklerin sınıra yerleştirilmesine taraftar değildi. Çünkü bu konudaki deneyimler olumlu sonuç vermemişti. Ama şimdi görüyoruz ki İsrail, bazı şartlar altında bu gibi birlikleri gerekli görüyor. Eğer böyle bir uluslararası güç, hem İsrail- Lübnan, hem de Lübnan- Suriye sınırında bulunursa Hizbullah İrandan silah yardımı alamayacak.
Lübnanın Kana Köyünde yaşananlardan sonra, Lübnan halkının güçlü bir uluslararası gücü destekleyeceğini ümit ediliyor.
Kana saldırısından önce Hizbullahın elinde tuttuğu İsrailli askerin iadesi sorununa, bir çözüm yolu görünüyordu. Ama şimdi bu çözüm yolu kapandı ve onların özgürlüğe kavuşmasına yeni engeller çıktı. Hamasın kaçırdığı İsrail askerinin serbest bırakılması için gizli görüşmeler yapılıyor. Her üçünün de hayatta olması sevindirici.
Yazımı kaleme aldığımda İsrailin Dışişleri Bakanı Tsipi Livni bir açıklama yaptı. Açıklamaya göre Kana trajedisinden sonra, İsraile dost bazı batılı ülkeler ateşkes konusunda tutumlarını değiştirdiler ve İsrailin çıkarlarına karşı görüşler ileri sürdüler.
Kanada yaşananlar uzun süre hafızalardan silinmeyecek. Ama Hizbullahın attığı roketler sonucunda onlarca kişinin yaşamını yitirdiği ve 27 sivilin de ağır yaralandığı, halkın büyük bir kesiminin günlerce sığınaklarda yaşamak zorunda kaldığı unutulmamalı.