Yüzmeyi yaşıtlarımdan daha geç öğrendim. Bunda belki babamın denizi hiç sevmemesi etken olmuş olabilir, belki de benim çekingenliğim; ama uzun yıllar plaja gitmiş miydik, anımsamıyorum. Çocukluğumda oturduğumuz Karataş semtinde denizle iç içe yaşadığımızdan, böyle bir gereksinimi hiç duyumsamadık. Günün çoğunu kıyı tarafında oturan birçok arkadaşımın, evindeki denize uzanan tahta iskelelerinde geçirirdik. Deniz dibi, taş ve atıklarla doluydu. Çıplak ayakla basmaya elverişli olmadığından, herkes girmek için ya iskeleden atlar ya da merdivenlerden inerek doğrudan yüzmeye çalışırdı. Benim çekingenliğim, belki girişteki bu alıştırmayı yapamamış olmaktan kaynaklanmıştır. Kimi arkadaşlarımın nasıl yüzme öğrendiklerini de biliyorum: Babalarının, iskeleden boylarının yetişmediği bir yere, onları denize itmeleriyle!..
Yüzmek için, biraz istek kadar biraz da yüreklendirme gerekiyor. O da olmazsa, biri bizi arkadan itmeli!
Yaşam denizine ilk adımlarımızı atmaya çalışırken de, çoğu kez böyle arkadan itildiğimiz olmuyor mu?
Kimimiz bu serüvene çok erken bir yaşta başlıyor, kimimiz de kumlu plajda alıştıra alıştıra denize girer gibi yaşamın dalgaları karşısında tutunmaya çalışıyor.
Beklemediğimiz bir anda, arkadan itilmenin mutlaka olumsuz yanları vardır. Daha doğrusu kişinin yapısına, yetiştiği ortama göre, ilerde doğabilecek farklı sonuçları da olabilir; ama kısa sürede başarıyı yakalamak için hızlı ve etkili bir yöntem olduğunu söyleyenler de az değildir.
İçerdiği iletisi aynı olmakla birlikte, değişik şekillerde anlatılan bu öyküyle sözlerimizi açabiliriz:
Bir işadamı, şirketinin gösterdiği üstün başarıları kutlamak üzere, o kentin en görkemlisi olan evine, bütün çalışanlarını davet etmiş. Yemekler yenmiş, gecenin ilerleyen saatinde, bahçede yer alan, içinde timsahların yüzdüğü büyük bir havuzun başına çalışanlarını toplamış. Sonra da,
-Sizleri sınamak istiyorum, demiş. İçinizden bana en sadık hanginizdir, birlikte göreceğiz. Bu timsahlarla dolu havuzu boydan boya geçecek olana, ayrıca on bin dolarlık bir ödül de vereceğim.
Bu sözler üstüne, herkes olduğu yerde donup kalmış. Uzun bir süre kimseden bir yanıt gelmeyince, adam ödülü yirmi bin dolara çıkarmış. Yine suskunluk sürerken, adam bir yandan gülüyor, bir yandan da herkesi korkaklıkla suçluyormuş. Tam o sırada çalışanlardan biri havuza atlayıp yüzmeye başlamış. Timsahlar peşine düşmelerine karşın, o denli hızlı yüzmüş ki yetişememişler. İşadamı büyük bir hayranlıkla onu kutlamış ve o güne kadar kimsenin bunu başaramadığını söylemiş. Bu yürekliliği nasıl gösterdiğini sorduğunda, adam şaşkınlık ve sinirle yanıtlamış:
-Nasıl mı? Arkamdan iten adamın sayesinde!
Arkamızdan itenler kadar, bizi arkamızdan tutanların varlığı, başarımızda önemli birer etken olmaktadır.
Daha da önemli olan, bunun zamanlaması!