TEMden eve dönerken hızla yağan yağmurla savaşıyorum. Sileceklerim son hızla çalışırken, delicesine yağan yağmur sanki bana meydan okuyor. Bir yandan eskiyen arabamı değiştirdiğim, diğer yandan Şalomdaki dışhaberler toplantımız iptal edildiği için şükrediyorum. Bir an evvel evime varmak istiyorum. Ayaklarım üşüyor, moralim bozuluyor. Dün Mikonosun keyifli plajlarında denize girerken, bugün Nişantaşının sokakları ufak bir göle benziyor. Moralimi bozmamak için son dört günümü geçirdiğim keyifli adayı düşünüyorum; Mikonosu
Mikanosdaki ilk sabah kendimi plaja atıyorum. Türkuaz rengi deniz ve altın sarısı kumlar adayı ilk günden sevmem için yeterli. Komforlu yataklar ve Mikonosun karakteristik saman şemsiyelerini görünce içimi bir huzur kaplıyor. Belki de fazla Türkçe duymadığım için sonunda tatilde olduğumu hissediyorum; etrafım Yunanlı, Amerikalı, İspanyol ve İtalyanlarla dolu
taaki Psarou Beache gidene kadar.
Psarou beach Mikonosun en şık ve en in plajı. Ünlülerin uğrak yeri olan bu plaja her isteyenin girememesi ilgimi çekiyor. Türkiyedeki ünlü gece klüplerin önünde beklenen kuyruklarda olduğu gibi Yardımcı olamıyoruz, beyefendi durumu. Neyseki bizim başımıza böyle bir durum gelmiyor ve hemen içeri giriyoruz. Psarou gerçekten güzel bir plaj. Türkuaz, serinletici denizi, komforlu şezlongları ve Nammos adlı ünlü lokantasından şezlonglara her türlü yiyecek ve içecek servisi yapan güleryüzlü garsonlarlıyla ünlü. Geçenlerde David Bechkamın geldiği söylentileri dolaşan plajda ben Beckhamı görmedim ama bol bol Türkçe duydum.
Türkiyede de çok güzel plajlar ve koylar olmasına rağmen, tüm dünyadan insanları Mikonosa çekenin ne olduğunu düşündüm. Benim cevabım; rahatlık. En şık plajda bile istediği kıyafeti giymenin, Bodrumun müdavim bayanları gibi aynı günde 3dž değişik bikini giymek zorunda olmamanın, beline bir pareo sarıp otelden çıkabilmenin, sadece 34 beden değil, 40 bedenden büyük kadınların da özgüvenle plajda gezebilmesinin, isteyenin istediği saatte plaja gelebilmesinin, geç saate kadar plajda kalabilmesinin, trafik sorunu olmamasının verdiği rahatlık. Serin türkuaz suların, neredeyse öğlene kadar uyuyup, öğleden sonra plajda yer bulabilmenin; evli, bekar, genç, yaşlı herkesin birkaç gün tatil için önyargıdan uzak, bir arada eğlenebileceğini bilmesinin verdiği rahatlık
Güzel geçen her tatil gibi, Mikonosdaki dört günüm de çok çabuk geçti. Anlatıldığı gibi saat 4de öğlen yemeği, saat 11de akşam yemeği yedim, geceleri horozlar ötene kadar dolaştım ve bu keyifli adanın tadına vardım. Gece hayatı ve yemek konusuna bir sonraki yazımda değinmeyi düşünüyorum. Mikonos, bir sayfaya sığmıyor
* * *
Çocukluğumda incir ağaçlarından nefret ederdim. Büyükadada bahçemizde bulunan incir ağaçlarının meyvelerinin olgunlaşması, okulların açılması demekti. İncirler olgunlaştıktan bir hafta sonra valizler toplanır, göçcüler gelir, İstanbula dönülürdü. Çocukken incir ağacını protesto ettim ve neredeyse liseye kadar ağzıma incir sürmedim. Çünkü benim için incir demek, yazın bitmesi demekti. Şimdiki evimizde incir ağacı yok ama
ne yazık ki incirler olgunlaştı.