The Economist dergisinin yaptığı güncel değerlendirmeye göre Türkiye yükselen piyasalar içinde doğrudan yabancı yatırım klasmanında 7. sıraya yerleşti. Türkiye çektiği 10 milyar doların üstünde doğrudan dış yatırımla uzun yıllar bu açıdan gerisinde kaldığı Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya gibi ülkeleri de geçmiş oldu. Economistin Birleşmiş Milletler verilerine dayanarak yaptığı değerlendirmeye göre ilk üçte ise Çin, Hong-Kong ve Rusya var.
Türkiyenin yabancı yatırımcılar gözünde çekiciliğini arttıran unsurların başında hepimizin malümü siyasi-ekonomik istiktar ve Avrupa Birliği ile müzakere süreci geliyor. Bahar aylarındaki küresel ekonomik krizin Türkiyedeki etkisini hatırlarsak ekonominin önceki yıllara oranla daha dirençli olduğunu söylemek mümkün. Avrupa Birliği ile entegrasyon ise bir yandan ülkeyi vitrine taşıyor olması diğer yandan ise uyum için gerekli reform programları ile ülkedeki iş ortamının da iyileşmesine önemli katkıda bulunuyor.
Bu unsurların yanına kişi başına düşen GSMHnın gelişimi, özel tüketim harcamalarının artması, yürütülen IMF programı, yatırımcılara sunulan teşvikler gibi bir çok madde sıralanabilir. Dış yatırımı çekme konusunda dolaylı bir etki gibi gözükse de kilit konulardan biri de sektörlerin daha rekabetçi hale getirilmesi, serbestleştirilmeleri, yatırım stoklarının devletten özel sektöre doğru kayışı.
Rekabetin pastayı büyütmesine en güzel örneklerden biri havayolu taşımacılığında 2003teki iç hatların serbestleştirilmesi sonrası yaşananlar. Bugün fiyat rekabetçiliği adına kalitenin düşüp düşmediği sıcak bir tartışma konusu da olsa iç hatlarda taşınan yolcu sayısının 2003teki 9 milyondan 2005te 20 milyona ulaşmış olsa pazara yeni giren oyuncuların ve artan rekabetin mevcut talebi katlamayı sağladığını ortaya koyuyor. Üstelik THY pazar payı kaybetse de büyümeyi sürdürmüştür.
Yakın zamanda serbestleşmeye ilişkin mevzuat çalışması yapılan bir sektör de enerji. Geçen yıl çıkarılan yeni petrol yasası sektöre, fiyat otonomisi, ithalat kotasının kaldırılması, rafineri şirketinin dağıtım faaliyet lisansı da alabilmesi gibi önemli yenilikler getirmiş oldu. 3.6 milyar dolara mal olan Bakü Tiflis Ceyhan boru hattının faaliyete geçmesi, ardından Kazakistanın da boru hattına katılma kararıyla birçok yeni yatırım gündeme geldi. Yeni yasa ile birlikte de rekabetin önü daha da açılmış oluyor. Samsun, Ceyhan ve Zonduldak için birçok enerji devi rafineri kurma planları yapıyor. Rus Lukoil firması rafineri dışında ayrıca dağıtım lisansı için de EPDKya başvurmuş durumda. Yakında yollarda Lukoil petrol istasyonlarına da raslamaya başlayacağız.
Telekom piyasasındaki serbestleşme ile de henüz toplamları Türk Telekoma oranla çok az da olsa ses iletişimi konusuda lisans alarak faaliyete geçen birçok şirket var. Şehirlerarası ve milletlerarası görüşmeler için verilen lisanslarla hem bireylere hem de kurumlara yönelik rekabetçi fiyatlarla katma değerli hizmetler sunuluyor. Kablo-tv lisansı alan şirketler de her ne kadar son günlerde Türksat ile altyapının sahipliği konusunda hukuki sorunlar da yaşıyor olsalar- aynı şebeke üzerinden ses, TV ve internet hizmetlerini entegre edebileceklerini, önemli bir pazar potansiyeline sahip olduklarını belirtiyorlar.
Sektörlerin serbestleşmesi öncelikle kapılarını birçok yeni oyuncuya açması demek, bir sonraki fazda güç dengeleri oluştukça konsolidasyonların artması ya da fark yaratan şirketlerin büyük yatırımcılar için yeni bir iş geliştirme fırsatı haline gelmesi de gayet doğal.