Sıcak bir yaz günü, evlerinin bahçesinde otururlarken, dede torununa işaret ettiği yerde ne gördüğünü sorar. Bir taş! diye yanıtlar torunu. Bu kez dedesi yerde duran kargıyı alarak taşın yanında toprağa saplar. Ya şimdi ne görüyorsun? diye sorduğunda, Bir kargı! diye yanıtlar. Daha dikkatle izle, aralarında ne fark var? sorusuna karşı torun, birinin kargı, diğerinin de taş olduğunu söyler; ancak yanıtının yeterli olmadığını görünce izlemesini sürdürür. Kısa bir süre sonra,
- Buldum, der. Kargının verdiği yanında, taşın hiç gölgesi yok!
Dedesi torununun başını okşadıktan sonra şöyle der:
- Her nesnenin mutlaka bir yararı vardır, ama gölgesi olan, senin için her zaman daha yararlıdır. İnsanlar arasında bir seçim yapman gerektiğinde, bu gerçeği sakın aklından çıkarma!
İsteyen, Gölge vermeyen insan olabilir mi? diye düşünedursun, biz Ahmet Arifin şu dizelerini okuyalım:
Ne İskender takmışım / Ne şah, ne sultan / Geçip gitmişler gölgesiz!
Gölgesiz diye nitelendirilecek bir insan, bize neyi anlatır?
Gerçek anlamıyla ele alınacak olursa, fizik yasaları nedeniyle ilk anda bunun olanaksızlığı öne sürülebilir; oysa bunu, bir simge olarak düşündüğümüzde, çok şey söylenebilir. Öncelikle gölgeler, gerçek kişilerin yansımalarıdır. Bu noktadan yola çıkarak düşüncelerimizi geliştirebiliriz.
Konu üstüne düşünürken Adelbert von Chamisso'nun, Peter Schlemihl'in Garip Öyküsü adlı kitabını anımsadım. Von Chamisso 1781 yılları arasında yaşamış şair, yazar, bilim adamı ve filolog. Kitabın konusu kısaca şöyle:
Romanın kahramanı Peter Schlemihl, daha sonra şeytan olduğunu öğreneceği gri ceketli bir adamdan, şöyle bir öneri alır: Gölgesine karşılık, elini her daldırdığında altın veren bir kese! Yani kahraman, gölgesi karşılığında sürekli bir varsıllık kaynağına kavuşacaktır. Schlemihl bu takası kabul ederek gölgesini şeytana satar. Roman bundan sonra gölgesizliğin ne denli mutsuzluk getirdiğini anlatır. Çevresine altın saçmasına karşın kimseden saygı görmez, eksikliğinin bilinmemesi için güneşe çıkamaz, sürekli kapalı yerlerde bulunmak zorunda kalır. Bir kıza tutulur, gölgesi olmadığı için sevdiğini ona vermezler. Tüm varsıllığına karşın toplum içine çıkamaz. Büyük üzüntülerle geçen bir yılın sonunda, yeniden gri ceketli adamla karşılaşır ve ondan gölgesini geri ister. Adam Schlemihle, öldükten sonra ruhunu ona verirse, gölgesine kavuşabileceğini söylediğinde şiddetle karşı çıkar.
Yaşadığı diğer serüvenleri atlıyorum, ancak romanın sonunda, Von Chamissonun kahramanına söylettiği şu sözleri aktarayım:
İnsanlar arasında yaşamak istiyorsan, her şeyden önce gölgeye, sonra da paraya saygı göstermesini öğren.
Bu gerçeküstü öyküden herkes kendine düşen payı alabilir, ancak ben daha çok uzatmadan Cervantesin şu sözlerine sığınmak istiyorum:
İyi bir ağaca sarılan gölgesiz kalmaz.
Kim bilir, zaman gelir kendi gölgemize olduğu gibi başkalarının gölgesine de gereksinmemiz olabilir!