Yazıda bahsedeceğim olay biraz bayatlamış olabilir ama, birtakım şeyleri daha iyi özetlemek adına iyi bir örnek teşkil ettiğine inanıyorum. Ekimin 8iydi, Pazar gecesinin yarısı. Star tvde saat 24:00de başlayan Telegol programına her hafta katılan yorumcular(Ziya Şengül, Gökmen Özdenak, Adnan Aybaba ve demirbaş Serhat Ulueren) yerlerini almışlardı. Programın o akşama özel beş konuğu daha vardı. Biri eski hakem Cem Papila ve diğerleri de dört Anadolu kulübünün başkanları; Sivasspor-Mecnun Otyakmaz, Gaziantepspor-İbrahim Kızıl, Vestel Manisaspor-Haluk Çubukçu, Bursaspor-Levent Kızıl... İlk olarak bu programın öncelikli tercihim olmadığını belirtmek isterim. Edepten yoksun nev-i şahsına münhasır televizyon şovmeninin(E.T) programını da(Lig TV-Maraton) bu sezon başından beri izlemiyorum. Yayıncı kuruluş olarak Anadolu kulübü maçlarını gece 02:00den önce yayınlamadıkları ve programda futbol dışında her şeyi konuştukları gerekçesiyle bu kararı almıştım. Telegol programını da gecenin o saatinde başka futbol programı olmadığı için ara ara takip ediyorum. Gelelim asıl konuya...
Her zaman ulusal kanallarda ekranlara çıkma fırsatı bulamayan dört Anadolu kulübünün başkanının programa konuk olduklarını görünce, merak nedeniyle izlemeye koyuldum. Program 24:00de başlamıştı ve en başlarda konuşulanlar; ulusal takımın Macaristan deplasmanından üç puanla nasıl döndüğünden ya da olası yapıcı eleştirilerden çok -hafta boyunca yaratılan suni gündem- Hakan Şükürle alakalı yıpratıcı, banal ve bilinen eleştirilerdi. Oldukça yaratıcı(!) yorumlar, her zamanki gibi çok bilen yorumculardan geliyordu. Başkanların konuyla ilgili yapabilecekleri ikişer cümlelik edebiyatları ya da süreleri vardı. Üçüncü cümlelerinde ya VTR giriyor ya da reklama gidiliyordu. Bir kere daha saate baktığımda 1:30 olmuştu. Bu sefer Hakan Şükür konusu kapanmış, Cem Papilanın hakemliği nasıl bıraktığı tartışılmaya başlanmıştı. Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoyun talimatıyla FIFA kokartı elinden alındığı iddia edilen Papila, hakemlik hayatında gıkı çıkmayıp, sonraları bülbül gibi şakıyan abileri(Erman Toroğlu, Ahmet Çakar, Serdar Çakman, Ali Aydın, Metin Tokat, Sadık İlhan, Serdar Çakır, Bülent Yavuz, vs...) gibi basın dünyasına adım attığını müjdeliyordu ya da genç ve yetenekli spor gazetecilerinin önünü nasıl kestiğinin haberini veriyordu!.. Saat 02:00 olmuştu ama Anadolu kulübünün başkanlarının ağzından ne kendi kulüpleriyle alakalı ne de Anadolu futbolunun çektiği sıkıntılara dair iki kelime çıkmış değildi. Toplumsal kültürümüz denildiğinde akla ilk gelen özelliğimiz olan misafirperverliğimiz, programda unutulmuş, daimi yorumcular kişisel atışmalarını başkanların söyleyeceklerinden daha önemli görerek, misafirlere konuşma fırsatı tanımamışlardı. Saat 02:00 olduğunda Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl konuşmaya başlamış, onbeş dakika sonra da uykusever Yakirin göz kapakları yerçekimine yenik düşmüştü... Altını çizmek istediğim konu bu aslında... Ben o başkanların yerinde olsaydım, kendilerine tanınan konuşma fırsatında tek bir cümle kurardım: Bize gece 02:00de söz hakkı verdiğiniz için teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dileriz... Ve kalkıp giderdim!.. Anadolu şehirlerinin hayata tutundukları tek eğlence olan ve Türkiyenin en üst liginde futbol oynayan kulüplerin başkanları ya nereyi yönettiklerinin farkında değil, ya da üstlerinde taşımış oldukları takım elbise onlara 4LJ beden bol!..
Başkanlar belki 04:00e kadar konuşmuşlardır ama o saate kadar o koltuklarda birşeyler ifade edemeden oturmanın kime ve neye faydası var? Bunun farkındalar mı? İnsan kendini, kulübünü ve de şehrini bu kadar mı ezdirir? Anadolu kulübünün bu kadar mı değeri yoktur ulusal medyamızda? Sunulanla yetinmeyip, hakkın için daha fazlasını istemek abes midir? Anadolu kulübünde başkanlık yapmak bu kadar mı kolaydır ya da sürüden ayrılan koyun olmak bu kadar mı zordur?...
Bol bu elbise bol...