Uzlaşabilmenin erdemi

Viktor KUZU Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Son İsrail seçimlerinin sanırım en büyük süpriziydi. Kadima’nın rüzgarı zaten seçimlerden çok önce hissedilmişti. Alacağı oy oranı üç aşağı beş yukarı tahmin ediliyordu. Sandıklar açıldığında Kadima ile ilgili tahminler tutmuştu, aynı Likud ve İşçi Partisi için yapılan tahminlerin tuttuğu gibi. Sürpriz olan Evimiz İsrail Partisi’nin gösterdiği büyük çıkıştı. O dönemde bu şaşkınlığımızı gizlemeyip bu konuda kalem sallasak da, ırkçılık seviyesinde söylemlere sahip bu partinin İsrail politikasında yaratacağı etkiler konusunda fazla derine de inmemiştik. Kısmet bugüneymiş.
İsrail hükümetinin yeni ortağı Evimiz İsrail Partisi ve Lideri Lieberman konusunda yazmak için aslında fazlasıyla ironik bir gün. Bir yanda politik hayatının en kudretli dönemlerine şahit olamasam da, çizdiği devlet adamı portresinden dolayı kendisine büyük bir saygı duyduğum Bülent Ecevit’in ölümü üzerine yazmak var kafamda. Öbür tarafta İsrail politikasının yeni figürü Lieberman’ın ırkçılık sınırlarını zorlayan söylemleri ve son olarak ortaya attığı Kıbrıs modeli. Herhangi bir Türkiye vatandaşının farklı düşüneceğini sanmıyorum. Bizim için çözümsüzlük tarihinin mihenk taşı Kıbrıs’ın herhangi bir konuda çözüm alternatifi olarak ortaya atılmış olması, üstüne üstük bunun Kıbrıs’ın kaderini çizen Ecevit’in öldüğü gün ortaya atılmış olması garip bir tesadüf.
Oysa Lieberman İsrail için oldukça hassas bir konuda çözüm olması için Kıbrıs modelini gündeme getiriyor. İsrailli Araplarla, İsrailli Yahudilerin ayrılması. Buradan bakınca ve İsrail’in komşuları ve Filistin ile olan çekişmelerine takılınca, İsrail içindeki Arap-Yahudi ayrımı konusunun bu kadar sıcak, bu kadar elzem, çözümü bu kadar radikal bir kararı gerektirecek bir boyutta olduğunu açıkçası fark edememiştim. İsrail iç dinamiklerine bu denli uzak olunca Lieberman’ın çıkışının yerli ya da yersiz olduğunu söylemek pek anlamlı değil. Muhtemeldir ki Lieberman İsrail toplumunda karşılığı olan bir yarayı kaşımakla meşgul. Ancak şu kadarını söyleyebirim ki bu yarayı Kıbrıs modeli kaşımayı düşünüyorsa fena halde kanayacağından şüphem yok.
Türkler ve Rumlar Kıbrıs’ta birlikte yaşamayı beceremediler ve ayrıldılar. Irak’ta Sünniler, Şiiler ve Kürtler birlikte yaşamayı beceremediler ve muhtemelen çok yakında ayrılacaklar. Yarım asırdan fazla zaman önce Koreliler birlikte yaşamayı beceremediler ve ayrıldılar. 1990’ların Yugoslavya’sının etnik grupları, birlikte yaşamayı beceremeyip ayrıldılar. Yakın tarihimizde yaşadığımız bunca ayrılık acaba 20. yy ile başlayan ulus devlet hareketi ile dünya sınırlarının yeniden çizilmesinin gecikmiş bir devamı mı, yoksa insanın tek başına kalsa bile söndüremeyeceği uzlaşmazlık güdüsünün bizi götürdüğü yer mi?
Bir arada yaşamayı başaranlar zaten yaşayıp gitmeye devam ediyor. Gazetelerin manşetleri ve uluslararası ilişkiler yazarları ise hep bir arada yaşamayı beceremeyenler üzerine yazıyor. Biz bir arada yaşamayı beceremeyenleri yazıp çizdikçe zannediyoruz ki, normal olan, olması gereken bu. Zannediyoruz ki Lieberman’ın İsrailli Arapları Yahudilerden ayırma isteği, dönüşü olmayan ve felakete giden bir sürecin tek çözümü. Göz göre göre bu yanlışa inanırken bugün aynı coğrafyada Araplarla birlikte yaşayan İsraillilerin yarın kendi içlerinde dinci olanlar olmayanlar, sağcı olanlar olmayanlar, okumuş olanlar cahiller diye ayrılmak isteyecekleri çok açık.
Lieberman gibi politik zekası ayrılmaya yeten liderlerin yerini farklılıkları birleştirme erdemine sahip uzlaşmacı liderlere bırakması temennisiyle…