Lübnandan gelen haberler, son günlerde yaşanan İsrail Filistin yakınlaşmasına rağmen, Ortadoğunun yeni sorunlara gebe olduğunun habercisi. Hizbullahın bakanlarını hükümetten çekmesi ile Falanjist bakan Pierre Jemayelin bir suikasta kurban gitmesi, Lübnanda tansiyonun düşmediğine işaret ediyor. Şimdi de, yine Hizbullah yandaşlarını sokağa dökmüş durumda. Amacı, Amerikan ve batı yanlısı olarak görülen Fuat Signora hükümetini köşeye sıkıştırmak ve düşürmek
Ve belki de ülkede batılı bir yaşam tarzını benimseyen Hıristiyanları sindirmek, onları önce siyasi sonra da toplumsal arenada marjinal konuma getirmek
Bu olayların Suriyenin Irakı resmen tanıması ve Tahranda Cuhurbaşkanı Ahmedinejad ile Irak Cumhurbaşkanı Talabani ve Suriye Devlet Başkanı Hafız Esadın üçlü buluşması ile aynı döneme denk gelmesi ne kadar rastlantı olarak tanımlanabilir? Veya Başbakan Ehud Olmert ile Filistin lideri Mahmut Abbas arasında gidip gelen sıcak mesajların ortamı göreceli olarak rahatlattığı bir anda, Lübnanda bu yaşananlar, Ortadoğunun şu ana dek değişmez kaderini mi perçinliyor?
Şu bir gerçek ki, bölgede yaşanacak olası bir İsrail Filistin barışı, İranın politik çıkarlarına ters düşmekte ve Tahran ile sıkı müttefiki Suriye, Hizbullaha Lübnandaki otorite boşluğundan doğan nüfuzunu, istikrarsızlığın artması yönünde kullandırmakta. Elbette ki, Irakta yaşanan trajediyi de unutmamak gerek. Irakta bir türlü İç Savaş olarak tanımlanamayan iç savaş durumu, etnik ve dini tabanlı ayrışmaya siyasi boyutu da eklemek üzere. Gerçi tüm ülkeler İran dahil olmak üzere Irakın bütünlüğünü savunuyorlar; ancak Lübnandan başlayıp, Suriye, güney Irakı takip ederek İranda son bulacak Şii Kuşağı sanki çok uzak değil. Böyle bir kuşağın oluşması muhtemelen Kuzey Irakta kurulacak bir Kürt devletine de yeşil ışık yakacak gibi
Bu durumda bölgedeki diğer Arap ülkelerinin sıkıntıya girecekleri bir gerçek. İranın güçlenmesi esnasında, İslam Devrimini yayma ve nükleer bir güç olarak ortaya çıkma çabasının sürmesi, Arap yarımadasında petrole dayalı saadet zincirini nasıl etkiler? Suudi Arabistan gibi katı Şeriat kuralları ile yönetilen bir ülke ya da Ürdün gibi bir krallık böyle oluşumlardan nasıl etkilenir? Bu tip ülkelerin İsrail Hizbullah çatışmasında takındıkları tutumu hatırlamak, verilecek cevaba katkıda bulunacaktır.
Aynı şekilde, İsrail ile Türkiyenin de böylesi bölgesel oluşumlardan zararla çıkacakları kesin. İsrail sosyal ve ekonomik açıdan güçlü bir ülke... Kişi başına düşen ulusal gelir Avrupa ülkeleri düzeyinde. Sanatı, bilimi, teknolojisi ile insanlığa katkıda bulunurken aynı zamanda komşuları tarafından bir yaşam savaşı vermeye zorlanıyor.
Kurulduğu yıllarda temellerini demokratik laik zemin üzerine oturtan ve tüm zorluklara karşın bundan vazgeçmeyen Türkiye ise, hem İslamın siyasallaştırılmasından rahatsızlık duyacak, hem de, hemen sınırlarının ötesinde olası bir Kürt devletini istemeyecektir. Bu aşamada, Türkiye ile AB arasındaki diyalog da önem kazanıyor. Avrupa, modern hukuk kuralları üstüne kurulu demokratik ve çoğunluğu Müslüman - bir ülke olan Türkiye ile ilişkilerinde ayağına gelen fırsatı tepmemesi gerektiğinin ne kadar farkında acaba? Bu coğrafyadaki gelişmeleri ne kadar yakından izleyebiliyor, bunları ne kadar doğru yorumlayabiliyor? Kıbrıs sorunu veya Ermeni konusu gibi gündem maddelerini canlı tutmak ve bunları Türkiyenin önüne koymaktan usanmayan bir çizgi çizmek, böylece Ankaranın önünü kesmek, bu anlamda gerçekleri tersten okumak gibi duruyor. Oysa Avrupa destekli Türkiyenin gücü, toplumsal başarıları ve oluşturduğu model, Ortadoğuda sıkıntı içindeki geniş kitlelere güzel bir örnek teşkil etmez mi?
Ve Filistinliler! Ancak İsrail ile varacakları gerçek barışın kendileri için en doğru çözüm olacağını görmeleri için daha ne kadar zaman geçmesi gerekecek? İsrailin varlıklarını tehdit etmediğini anlamaları ve ancak siyasi birlik içinde atacakları barış adımlarının bölgeyi rahatlatacağını ve kendilerine aydınlık bir gelecek getirebileceğini kavramaları bu anlamda çok önemli...