Anlayana...

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
En son ne zaman bir taraf olmadan seyrettik şu spor programlarını? Ya da en son ne zaman rakibimizin penceresinden bakabildik -o meşhur- tartışılan pozisyonlara? En son ne zaman dinleyebildik karşımızdakinin son cümlesini son noktasına kadar? Ya da en son ne kadar önceydi biz yerine ben öznesini kullanmaya başlayalı?... En son hangi sporcuyu sadece ve sadece zeki, çevik ve ahlâklı olduğu için sevdik? Ya da en son hangisine televizyon başında izlerken yapmayı beceremediği bir orta için küfrettik?...
Evet, ben de ilk kez izledikten sonra çevremdekilerle üzerine en az 15 dakika konuştuğum Zaman Gazetesi’nin birbirini anlama temalı reklamından etkilenen mutsuz azınlık/çoğunluktan biriyim, üst paragraftan anlaşılabileceği gibi... Bu reklamdan kendime bir pay çıkartıp, hepimize cevaplanması zor sorular yönelttim umarsızcana... Cevabı belliymişcesine... Sporu spor olarak sindiremeyen, “spor bilincinden yoksun” bir topluma sorduğunu biliyormuşcasına...
Bu yazının başlığı belki de “Derbinin ardından” olmalıydı. Ya da “Gerets’in kurnazlığı-Zico’nun tilkiliği” olmalıydı Fenerbahçe-Galatasaray derbisiyle yatıp kalkanlara... Hakem Selçuk Dereli’nin hataları vurgulanmalıydı tüm paragraflarda, hatta ve hatta “Ulusoy-Çulcu-Canaydın-Yıldırım istifa” nidaları yükselmeliydi şu satırlarda... Ama yazıldığı sırada düdük üflenmemişti daha... Kravatla maçlara gidilen döneme yetişemedim, sarı-lacivertle sarı-kırmızının maçları yan yana izlediği döneme de denk gelemedim. Yarı yarıya dolan tribünlerde birinin diğerine söylediği en terbiyesizce tezahüratı “Zavallı Fener, beter ol beter / zavallı Cimbom, beter ol beter” olay yerinde dinleyemedim. 20’li yaşların ortasındaki ben bile en son ne zaman küfürsüz bir maç izlediğimi hatırlayamıyorsam, bundan 10ᆣ sene sonra benim evlatlarım ne yapacak? Maçlara gönderirken Robocop gibi mi giydireceğiz onları?...
Hani nerede biraz sükûnet? Gerilimi arttırarak, üzerimizden rant sağlamak isteyenlere ne zamandan beri “buyur geç” demeye başladık? Yok mu en analitik spor programlarına hiç reyting? Hilebazlığın, düzenbazlığın ilk merak unsuru olarak önümüze sunulması sonucunda reyting rekorları kırılmıyor mu bu ülkede? Tüm televizyonların spor müdürleri ağızlarındaki baklaları neden ıslatmıyor? Hepsi bilmiyor mu dönen çarktaki kokuşmuş yağlı zincirleri? Konuştukları takdirde korkmuyorlar mı spor kulübü başkanlarından? Tekrar ediyorum; spor kulübü başkanlarından korkmak... Anlayana...
Topluluk içinde birinci tekil şahsı ne kadar da çok özne yaparak kullanıyoruz, farkında mıyız acaba? Pespayeliklere ne zamandan beridir böylesine paye veriyoruz, hiç düşündük mü? Spor bilinci açısından ne derece ofsaytta kaldığımızı, hakemin vermediği bir ofsayt kararından daha uzun süreli en son ne zaman tartıştık, hatırlayabiliyor muyuz? Keyifli arkadaş ortamlarını ne zaman şikelerin ve tartışmalı pozisyonların konuşulduğu programlara terk ettik, hafızamız bulup çıkartabilir mi?
Hep sorular yöneltmeliyiz etrafa; futbol maçlarından ne beklediğimizi, ne istediğimizi, 90 dakika boyunca kaç saniye sakin kalabildiğimizi sormalıyız kendimize, yakınlarımıza, ahbaplarımıza...
Anlayana...