Filistin ve İsrail televizyonlarında hava durumu seyretmek insanın günlük hayatın gerçekliğinden bir an olsun kopmasını sağlayan şaşırtıcı bir deneyime dönüşebilir. Her iki ülkenin TV kanalları Ürdün nehri ile Akdeniz arasında uzanan dar şeridi tek bir devlet olarak gösterirler. İki harita arasındaki tek fark üzerlerindeki şehirlerin isimleridir. İkisinde birden yer alma şerefine erişen tek şehir heybetli Kudüstür.
Haritalar bir bakıma birbirinden nefret eden iki toplumun da ruh halini okur; kısa süreliğine de olsa lanet olası düşman yok olur. Bir an için bölge gerçekleri değişir: Bilinç altındaki hayallerin ekrana yansıması güneşli bir günün müjdelenmesi gibi bir anlık mutluluk yaratır.
Geçen hafta İsrail Eğitim Bakanı Yuli Tamir, Yeşil Hat olarak bilinen 1949 Ateşkes Anlaşması sınırlarının ders kitaplarında okutulmasına karar vererek hayal dünyasından uyanma adına önemli bir adım attı: Başbakan Olmert tarafından desteklenen bu kararla ilköğretim öğrencileri halkın yüzde 95inin içinde yaşadığı sınırları artık ders kitaplarında da görebilecekler.
Hava durumu haritasında görünmez olsa da, Yeşil Hat İsrailde yapılan tüm büyük ölçekli projelerde dikkate alınır. Ülkenin güneyi ile kuzeyini birbirine bağlayan ana arter Trans-İsrail otoyolu Yeşil Hattın batısından geçer.
Dahası yapımı çokça tartışılan güvenlik bariyeri %10luk bir sapmayla bu Yeşil Hattı takip ediyor. %95'i elektronik donanımlı tel örgülerden oluşan bu duvar intihar saldırılarını önleme amacıyla inşa edilmiş olsa da üzerinden geçtiği sınır 2001 Taba görüşmelerinde Ehud Barak'ın Yaser Arafat'a sunduğu barış planındaki sınırlara çok yakın. Mahmud Abbas önderliğindeki Filistin Özerk Yönetimi Taba Planını barış görüşmeleri için anlaşma zemini olarak kabul ediyor. Hamas ise bu planı reddediyor.
İsrail kamuoyunu da bölen sorun bu noktada karşımıza çıkıyor. Ülkenin barış yanlısı solu bu sınırlara kendini çoktan alıştırmış olsa da dinci sağın ideolijik çekirdeğini oluşturan yerleşimciler ve milliyetçi Likud Partisi milletvekilleri Yeşil Hattın okul kitaplarında yer almasına tepki gösteriyorlar.
Ancak 1949 Ateşkes sınırlarını yok saymak bir bakıma İsrailin bağımsızlık savaşı kazanımlarını da elinin tersiyle itmek anlamına geliyor: Akdeniz ile Ürdün nehri arasında kalan neredeyse Trakya boyutundaki topraklar 1947 yılında alınan Birleşmiş Milletler kararı ile %57si İsrail, %43ü Filistin olmak üzere iki devlet arasında taksim edildi. Dönemin Yahudi Yönetimi Ben Gurion önderliğinde BM kararını kabul ederek iki devletli çözüme evet dedi. Arap devletleri bu kararı reddederek yeni kurulan Yahudi Devletine savaş açtılar. Bir yıl süren kanlı çarpışmalardan sonra Rodosta imzalanan ateşkes anlaşmasıyla İsrail toprakların %78inde egemenliğini ilan etti. 1967 savaşından sonra çıkan 242 sayılı BM kararı, Oslo Barış Antlaşması ve Arap ligi tarafından kabul edilen Suudi Barış Planı 1949 Ateşkes sınırlarını iki devletli çözüm için temel alır.
Ortadoğuda dini ve milli ideolojiler çoğu zaman günlük hayatın gerçeklerinden kopuktur. Her iki taraftaki aşırı uçlar, şu veya bu şekilde Akdeniz ile Ürdün nehri arasındaki toprağın tamamına sahip olma düşleriyle varolur. Milyonlarca insanın ölümü ve sürülmesi anlamına gelen bu kanlı hayaller nefreti ve düşmanlığı besler. Bu nedenle, Yeşil Hattın İsrail okullarında da ülkenin sınırı olarak öğretilmesi kalıcı barışın psikolojik zeminin hazırlanması yolunda atılmış önemli bir adımdır. Darısı Filistindeki okul kitaplarının başına.