Irakı işgal operasyonu başladığında, arka planda bombaların patlamasına aldırmayarak günlük basın toplantılarını başkent sokaklarında düzenleyen Saddam Hüseyin yönetiminin efsanevi (dez)enformasyon bakanı Muhammed El Sahaf, ABD güçlerinin Bağdatın dış mahallelerinin kontrolünü ele geçirdiğini hatırlatan bir gazeteciye aynen bu cevabı vermişti: Hiçbirşeyi kontrol edemiyorlar, kendilerini bile!
Yedinci yılına giren Bush yönetiminin dış politikasını bu cümle ile özetlemek mümkün. İnsan hakları düşmanı Saddamı Sünni Arapların Che Gueverasına dönüştüren idam fiyaskosu ABD hükümetinin vizyon ve algılama kısırlığının son örneği. İslamın en kutsal bayramı Eid el-Adhanın ilk gününde Mukteda El Sadrın adamlarına kurbanlık koyun gibi teslim edilen Saddam Sünni-Arap sokaklarında artık bir halk kahramanı.
Ortadoğuda onur ve namusun yaşamsal önemini, kadim geleneklerin ve kan davalarının geleceğe hükmettiğini anlamamakta direnen oğul Bush ve ekibi ısrarla porselen dükkanına sıkışmış fil gibi umutsuzca debelenmeye devam ediyor. Her başarısız manevra ise Şii emperyalizmini yaymakta son üç yılda epey yol kat etmiş olan İrana yeni genişleme alanları açıyor.
İkinci Irak Savaşı ABDnin dünya imparatorluğu macerası için sonun başlangıcını işaret ediyor: son yeni yıl konuşmasında, Fransanın Irak Savaşına en başından beri karşı çıkmakta ne kadar haklı olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, çok yakında Çin, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerin tek kutuplu sistemi kırarak çok kutuplu yeni bir dünya düzeni yaratacaklarını söylerken tam da bunu vurguluyor.
Sorun ABDnin hızla küreselleşen yeni dünyanın tek imparatorluğu olmasından da öte, Bush hükümetinin Clintonun soyunduğu hür dünyanın öncülüğü yaklaşmını terk ederek, ihtiras ve korkularının esiri, doğu ile batı arasına sıkışmış bir ulus devlet gibi davranmasında. ABD hükümetinden de birçoklarının bel bağladığı Baker-Hamilton Raporu özetle Irakta başarı askeri değil, siyasi olacak diyor. Irakta istikrarın sağlanabilmesi için İran, Suriye ikilisiyle işbirliği yapılmasının gerekli olduğunu vurguluyor. Ancak Bush yönetimi nükleer programını durdurmadan İranla masaya oturmamaktaki kararlılığını inatla tekrarlıyor. Halbuki diyalog iyi bir davranış için verilen bir ödül değildir. Irak Çalışma Grubunun eş başkanı James Bakerın da vurguladığı gibi diyalog, davranışların değiştirilebilmesi ve uzlaşma zemininin yaratılması için bir araçtır.
Genel kanının aksine, Saddamın idamını resmen kutlayan İran yönetimi ile ABDnin Irak sorununda birçok ortak çıkarı var. İki ülke de Irakın bölünmesine açık bir şekilde karşı çıkıyor: İran, kuzeyde bir Kürt Devleti istemiyor. ABDnin ise güneyde kurulacak İran uzantısı bir Şii devletine kesinlikle tahammülü yok. Bununla beraber her iki ülke de El Kaidenin geçtiğimiz Ekim ayında bağımsızlığını ilan ettiği Irak İslam Devleti projesinin hayata geçmemesi için birçok fedakarlığa hazır. Kaldı ki, İran sokaktaki Amerikalının örgütün ismini duymasından yıllar önce anti-Şii eylemlerin arkasında olmakla suçladığı El Kaide ile mücadele etmeye başlamıştı.
Gerek Irakta gerekse Ortadoğu genelinde istikrarın sağlanması için Bush yönetiminin kibrini kontrol ederek İran ve Suriye ile işbirliği yapmasından başka çıkar yol gözükmüyor. Demokratların, Senato ve Temsilciler Meclisinde çoğunluğu ele geçirmesiyle 2007 sürpriz açılımlara gebe olabilir.