Alışverişe çıkıp da ne istediğini bilmeyen müşteri ile uğraşmak kadar sevimsiz ne olabilir?
Ne zamandır yeni bir cep telefonu almayı düşünüyorum. Halen kullanmakta olduğum cihaz gayet iyi çalışıyor. Ama heves işte, insan özeniyor. Her ne kadar kendimi statükocu olarak tanımlamasam da, uyum yasası kapsamına girmek hoşuma gidiyor. Karar verdinse, gir, iki dükkana al ve çık. Böylesi de tarzım değil... Muhakkak belli aralıklarla aynı dükkana birkaç kez girmeliyim. Geçenlerde karar verme mekanizmasını hızlandırmak üzere Şalomun gönüllü Teknik Ekip Şefi Gila Erbeşi yanıma alarak civardaki bir dükkana girdim. Sıfıra yakın teknik bilgim olduğundan önce istediklerimi sıraladım: Kullanmakta olduğum telefon şu; benzer menüde, hafif, avucuma sığan; iyi resim çekse fena olmaz; radyoya lüzum yok... Şimdi göster bakalım dedim ve ben konu mankeni gibi sağı solu incelerken, teknik şefim satıcıyla koyu bir sohbete daldı. On dakikanın sonrasında; Gila çıkalım buradan, göreceğimizi gördük deyip soluğu dışarda aldım.
Birkaç gün sonra aynı dükkan, aynı satıcı ve aynı müşteri... Bak oğlum, kullandığım telefon şu, istediğim...... on dakikalık demonun ardından lütfen şu üç telefonun kodlarını ve fiyatlarını yazar mısınız? diyerek çıktım. Seçenekler üçe inmişti; büyük başarı. Eve geldiğimde, büyük hevesle listeyi oğluma gösterdim. Aldığım ilk yanıt: Anne, telefonun vaar... oldu. Arada boşluk bırakıp, üçüncü cümleye geçeyim: Demek istediğim, bunların menüleri çok karışık, ben bile hepsini kullanmıyorum... Diğer yandan sabırlı bir mizacı olduğundan, bilgisayarın başına geçtik ve seçenekleri konuştuk. İyice kavradım sayılır. Artık bir - iki kere daha aynı dükkana gidersem yeni bir ceple dışarı çıkacağım. Hem de nispeten bilinçli bir müşteri olarak!
* * *
Bir insan nasıl Yüksek Matematik eğitimi almayı seçer bilemiyorum. Deniyorum ama anlayamıyorum. Gerçi Berna Sidiye sorsam, bir fikir verir. Oysa ki, o zamanı, Bernanın piyanosunu dinleyerek kullanmak benim için daha akıllıca. Hayatımda başıma gelen bütün felaketler, sayısal doğrular aracılığıyla bana ulaşmıştır.
Anlayacağınız bu hafta dünyada bir takım siyasal gelişmeler yaşanırken, ben bir takım teknik / sayısal ayrıntılarla uğraştım. Her ne kadar maddi konulardan uzak durmaya çalışsam da, onlar gelir beni bulur. Nitekim, gece vakti evde bazı hesaplamalar yapmam gerekti. Kalem kağıt önümde, hesap makinesi ise yan odada! Yerimden kalkmak öyle zor geldi ki... Makine yoksa, elde yaparım dedim. İyi ki, önümde not kağıdı yerine dosya kağıdı duruyordu. Kendimi üçüncü sınıf öğrencisi gibi hissettim. Sayıları tane tane yazıp, üçlü çarpmaları yapabildim. Tıpkı bisiklete binmek gibiymiş. Unutulmuyor. Bu arada eski alışkanlığın devamı, parmakla saydığımı da farkettim. Ne farkeder, sonuç doğruydu. Hem de sağlamasıyla...
* * *
Teknolojinin bu hafta beni en çok hayal kırıklığına uğratan kısmı, Milli Piyango oldu. Milli Piyango almanın en keyifli yanlarından biri çekiliş yapılıp sonuçlar yayınlandıktan sonra gazeteyi elime alıp, rahat bir koltuğa oturmak ve tatlı biri beklenti, hatta heyecan duygusu ile sıradan, pür dikkat rakkamlara bakmaktır. Amorti çıktığında da; inşallah sefere diyebilmektir.
Taa ki, evdeki genç neslin bilgisayarda numaraları yazıp www.millipiyango.gov.tr adresine tıkladıklarını görene kadar. Sonra da bilet hop sepete. Dünyam yıkıldı. Duygu denen kavram böyle köreltiliyor galiba. Kaybedince üzülünmezse, kazanınca nasıl sevinecekler? Anlamadım gitti.