Yakup ALMELEK
Para bir ödeme aracı, devletçe bastırılıyor, metal veya kâğıt olabiliyor. Üzerinde değeri yazılı.
Söyleyebileceğimiz bu kadar mı? Şüphesiz değil!
Paraların üzerindeki ölçüler toplanıyor ve bu çok faydalı nitelikler gide gide ünlü bir atasözümüzü oluşturuyor.
Zenginin malı züğürdün çenesini yorar. Kişiler kendi birikimlerini kem (kötü) gözlerden saklarken başkalarının nesi var nesi yoksa açıklamayı seviyorlar. Eskiden kapalı kapılar ardında konuşulurdu bugünlerde en ağırbaşlı gazetelerin bile dilinde. Örneğin FORBES dergisi yirmilerce ekonomist çalıştırarak bir hesaplama yaptırmış ve işte size bomba gibi bir haber: Amerika’da 400 adet dolar milyarderi var.
Öyle, böyle uydurma değil ha! Rakam rakam verildi. Güzel dünyamızın en zenginleri ismen de bilgilerimize sunuldu. Varlıklılar kendi aralarında bir hiyerarşi oluşturdular. Kulübe girmek için, üzerinde ‘’ Tanrıya inanıyoruz’’ ( IN GOD WE TRUST ) sözü olan bir milyardan fazla tek dolarlık banknota sahip olmamız gerekecek.
Bir milyar kuşunuz (paşaronuz ) yoksa sakın ha form dahi doldurmayın.
Bu dört yüz Amerikalı bir araya gelip te yeşillerini bir sepete koyarlarsa bir trilyon iki yüz elli milyar doları bulacaklar. Çoğunun yüreği pırlantadan oluşuyor. Büyük çok büyük bağışlarda bulundukları için.
Bu kulüpte lider kim?
Bill Gates. Onu tanıyoruz ve çok seviyor olmalıyız ki hepimiz ben, sen, o, biz, siz, onlar yardımcı oluyoruz biraz daha fazla kazanmasına.
Mikrosoft sözcüğünü duymayan kaldı mı şu küremizde Hangimizin işyerinde hatta evinde bilgisayar yok? Boylarını küçülttürdük, ağırlıklarını düşürttürdük ki yolda yürürken cebimizde taşıyabilelim.
Bill Gates’in sadece elli üç milyar doları var. 13 yıldan beri de dünya para rekortmeni.
Bill Gates liseyi zar zor bitirmiş ve ana babasının ısrarıyla üniversiteye girmiş. Ancak iki yıl üst üste öğrenci diliyle çakınca okuldan çıkarılmış. Sonraları bu kadar varlıklı olunca ne yapmış, üniversiteyi arsasıyla beraber satın alıp kendisine kırık not veren hocaları işten mi çıkarmış? Hayır, tam aksine büyük yardımlarda bulunup okulu geliştirmiş.
Dünyanın en zeki işadamlarından sayılan birine de yakışan budur, zahir..
Rahmetli babamdan duyduğum bir öyküyü anlatmadan geçemeyeceğim.
Silivri’yi hep biliriz. Yoğurdu ile ünlüdür. Silivri yoğurduna birazcık pudra şekeri katarsanız tadına doyum olmaz.
Osmanlı İmparatorluğu zamanındayız. Silivri Sinagogunun kapıcısı ölmüş. Yönetim birini arıyor. İki aday varmış. Adaylarla mülakatta bakmışlar biri okuma yazma bilmiyor. Tabii okuma yazma bileni işe almışlar. Bilmeyen çok üzülmüş. Ben bu şehirde de, ülke de de artık yaşayamam deyip Amerika’ya göç etmiş. Zekâ, talih ve cesaret derken Amerikanın en zenginlerinden biri olmuş. Zamanının 400’leri arasına girivermiş. Gazeteciler onunla söyleşide bulunuyorlar. Biri ‘’duyduk ancak inanamadık, siz okuma yazma bilmiyor muşsunuz? ‘’ Yanıtlamış Silivrili ‘’ Doğru duymuşsunuz, ben okuma yazma bilmiyorum’’ Gazeteci gülümsemiş ‘’okuma yazma bilmediğiniz halde bu kadar başarılı oldunuz, bilseydiniz kim bilir ne olurdunuz? ‘’
Anında yanıt gelmiş Silivriliden ‘’ Sinagogda kapıcı olacaktım’’
Sevgili okurlar, şen ve esen kalın.