Ne sıklıkta olursa olsun, gitmekten sıkılmadığımız mekanlar vardır. G-mall, benim için bunlardan biri. İster yemek bölümleri, isterse sinemaları huzurlu bir ortam sunarlar. Bilet alırken, kasada sorularınızı yanıtlayan genç personelden, yer gösteren arkadaşlara varıncaya kadar kendinizi evinizdeymişcesine rahat hissedersiniz.
G-mallun girişindeki restoran nisbeten akranlarıma hitap ettiğinden her gidişimizde dostlarla karşılaşıp ayaküstü sohbet etmek, usulden oldu. Her ne kadar şehrimizde sık sık yeni sinema salonları ve yan kolları hizmete giriyorsa da, insan dönüp dolaşıp, huzurlu olduğu yere geri dönüyor.
Niyetim, tabii ki, küçük çiftlik yöresini tanıtmak değil. Ancak, mekanın içindeki bir dükkana haksızlık ettiğimin farkına vardım. G-art, G-mallın içinde yer alan bir sanat galerisi. Her gittiğimde ziyaret eder, resim ve heykellere bakar, çıkarım. Galerinin daha farklı bir işlevi olduğunu düşünmemiştim. Ta ki, geçtiğimiz 8 Mart Perşembe günkü açılışa katılıncaya dek. Açılışın Dünya Kadınlar Gününe denk düşmesi çok da rastlantısal değildi. Zira Orna Lutski 23 Akdeniz ülkesinin bayraklarını, herbirinin üzerinde farklı kadın elleri bulunan tuval baskı fotoğraflar olarak sergiledi. İsrailli sanatçı, Akdeniz sahili boyunca sıralanmış her ülkenin kendine özgü sosyal, siyasal ve sanatsal açıdan bir bakış sunarken, sembollerle kadınsal gücü vurguladı.
Açılış gecesinde, çeşitli ülkelerin fahri konsolosları, İsrail Başkonsolosu, Konsolos, Kültür Ataşesi, tanıdık / tanımadık birçok dost vardı. Gerçekten etrafta bir Akdeniz sıcaklığı hissediliyordu. Zaten sanat ortamının farklılığı da buradadır. Eğer istiyor iseniz, insanlarla çok daha çabuk kaynaşma şansınız vardır.
Sergi, ne yazık ki, sadece üç gün Galeri G-mallda kaldı. Ardından Gebzedeki Teknopark Sanat Galerisine gitti; 27 Nisana kadar da orada sergilenecek.
***
Orna Lutskinin Bayraklar başlıklı sergisini izlemekten büyük keyif aldım. Açılışa katılan sanatçı ile bire bir konuşmak da bir ayrıcalıktı.
Ancak, beni en çok etkileyen, az önce de belirttiğim gibi galerinin farklı bir işlevi olduğunu, o gün, farketmiş olmamdı.
Ziyaretlerim daha önce, hiç açılışlara denk gelmemişti. Dolayısıyla içeri girip eski bir dost olan Gülsen Çapayı görünce çok sevindim. Meğer galerinin yöneticiliğini yapıyormuş. Ablası Ayşen Özyeğin ile AÇEVe (Anne, Çocuk Eğitim Vakfı) destek verdiklerini duymuştum. Ancak, her sergide galeri gelirinin tamamını AÇEVe bağışladıklarını o gün öğrendim. Ne denli takdir ettiğimi sözcüklerle ifade edebileceğimi sanmıyorum. Hatırlatma açısından www.acev.org sitesini ziyaret ederseniz, Sivil Toplum Kuruluşları arasında yer alan AÇEVin ülke açısından önemini bir kez daha anımsarsınız. 7 Çok Geç kampanyası, erken çocukluk eğitimi ile ilgili çalışmalardan bir tanesi. Zira erken yaşta eğitilen çocuklar, okulda daha başarılı olup, daha uzun süre öğrenim yaşamında kalıyorlar. Her yönden sağlıklı bir toplum olabilmenin olmazsa olmaz koşulu; çocuklara erken yaşlardan itibaren etkili ve kaliteli bir eğitim sunmaktır. AÇEVe destek olun, Geleceğin Elinden Tutun diyor yöneticiler...
***
Günlere özel isimler yakıştırılması, kimi zaman trajikomik durumlara yol açıyor. Dünya Kadın Hakları Haftası dendiğinde, en azından bir hafta boyunca etkinlikler düzenlenen, bilinçlenme veya bilinçlendirmek için çaba sarfedilen, kulağa daha ciddi gelen bir olay gibi geliyor. Bir haftada kadınların hak / hukukunun nasıl oluştuğu da ayrı konu...
Öte yandan Dünya Kadın Haftası ise sessiz bir tekerlemeden öte gitmiyor sanki. Sanki tüm kadınlar o gün toplanıp ya mantı günü yapıyor ya da konken oynuyor görüntüsü geliyor. Nezih bir toplulukta, sohbet esnasında bir beyefendi: Anneler Günü, Babalar Günü, Kadınlar Günü... hepsini anlıyorum da, niye Erkekler Günü yok dedi. Buna, abesle iştigal demek isterdim ama kadın haklarımdan özveride bulunarak sustum!