Köşeyi dönme veya voleyi vurma. Her Türkün tek ve yakın hedefi.
Türkçedeki en kestirme, en bir an evvel deyişlerden ikisi... 7den 70e daimi hülyalarla kafa yoran, zenginlik hayallerinin kıssadan yolu... Dahası başarana imrendiren, takdirle beraber kıskançlık ve hısım duygusu içeren insanın peşini ebediyen kovalayıp çene yoran arzuların en kapitalisti.
Bir tarafta dimağın ermediği, firmaların Amerikadan ithal, sıfırı bol satış rakamları ve yatırım maliyetleri, diğer yanda şahsa mahsus, küçük çaplı da olsa götürme ve daha 30larında rahata ermenin dayanılmaz cazibesi:
Arkadaşlarımla tartışıyorum, Youtube 1,65 milyar dolara! arama motoru Googlea satıldı. Daha üniversitede okurken siteyi kuranlar, şimdi hayatlarının geri kalanını parayı sayarak geçirebilirler. Ömürleri vefa ederse tabii...
Üniversite sonrası Hindistana giden bir İtalyan genç, manastırlarda kazınan saçları toplamayı akıl edip Milanodaki berberlere satarak kısa sürede köşeyi döndü!
Madridde döner olmadığı için zincir dükkanlar açmaya karar veren Sivas Zaralı Hıdır Bey, bugün Eurodönerle Avrupanın döner kralı, 25 milyon Euro ciro yapıyor, dünyanın en hızlı büyüyen etnik lokanta zincirinin sahibi!
Bunlar girişimci ruhun yoktan varedebilen simyagerleri. Bir de parayla para kazanan, başarılı modelleri daha da başarılı bir şekilde kopyalayanlar var:
Mesela Starbucksı Türkiyeye getirenler, şimdi Türklerin neden bu kadar saat cafelerinde oturduğunu analiz ediyorlar. Mantar gibi türeyen Starbucks Türkiye modelini diğer ülkelere örnek gösteriyorlar.
Peki biz gençler, köşeyi dönmek için ne yapmamız gerek?
Toplumca kıskanıyoruz, düşünüyoruz:
Biz de Türkiyeye H&M, Blockbuster, GAP, Banana Republic, Corte Ingles getirelim...
Bu o kadar kolay değil:
1- Bu markaları Türkiyeye getirmek için gereken yatırım yüksek, çoğu zaman zaten köşeyi dönmüş olmak gerekiyor. 2- Marka bilinirlikleri haylice yüksek firmalar kendi mağazalarının sahibi olmak istiyorlar. 3- İthal iş modeli Türk halkının zevkine, ağız tadına her zaman hitap etmiyor: Mesela şekerli poğaça satan Dunkin Donuts Türkiyede hiç mi hiç tutmadı. Amerikada okurken yemeğe alışık olan bir kaç fanatikten başka, kimse bu Donutsların müptelası olmadı, olamadı.
Yüksek maliyetler telaffuz edilmeden, ithal olmayan fikirlerle köşeyi dönmek mümkün mü?
Elbette, ama fikir önemli. Dahiane olmalı, daha önce denenmemiş olmalı, nihayet ucuz olmalı.
Çoğu zaman servis sektörü, üretime oranla daha az kapital gerektirdiği için girişimci ruh için uygun bir platfom oluşturabiliyor.
Türk insanının servis kültürüne yatkın , iş gücünün de ucuz olması, Türklere özgü iş modellerine ön ayak olabiliyor. Bize özgü bu fikirler, pekala yurtdışına ihrac edilebilir. Mesela ben henüz yurtdışında sipariş hattı olan bir McDonalds görmedim. Evlere damacana su satan kimseler de yok. Ayağa gelen manikürcü, tamiratçı, tesisatçı, boyacı gibi şeyler de sadece çok zengin kesime mahsus. İşte yerli girişimcinin yurtdışında yakalayabileceği eşsiz fırsat. Evlere servis...
Demişken...
Bir söylentiye göre Yemeksepeti.comu kuranlar şirketin %20sini 5 milyon Dolara satmışlar... Restoranlara gidip, bu faks makinasını alın, buradan size sipariş yağacak la başlayan, ortaklarının e-maille gelen siparişleri bizzat yazdırıp, faksladıkları iş modeli, kısa zamanda ileri seviyede programclık isteyen, müşterinin isteklerini analiz edebilen kişisel marketing aracı bir servis kurumuna dönüştü. Şimdi ortalık .com sepetlerden geçilmiyor...
Aynı şekilde bir tek evlere değil; sitelere, iş ve alışveriş merkezlerine güvenlik sağlayan Pronet ve temizlik ile tamirat/bakım işlerini tedarik eden Proser, alanlarında başarılı oldular.
Kısacası kimsenin durup dururken köşeyi döndüğü yok! İlla ki orjinal bir fikrin, üstün bir zeka, naif olmayan bir cesaret ve analiz yapabilen bir öngörü ile harmanlanması şart. Bir tek fikri bulmak da yetmiyor: Çok çalışmak gerek.