Hamas ve El Fetihin kurduğu Ulusal Birlik Hükümetine dünya kamuoyu farklı tepkiler verdi. Bu tepkilerin en soğuğu İsrailden, en sıcağı ise Norveçten geldi. Hamas, dolambaçlı yollar bularak Dörtlünün koşullarını kabul etmiyor. Ne İsraili resmen tanıyor, ne de şiddetten vazgeçeceğini vaat ediyor. Hamasın Gazzeye silah ve patlayıcı madde kaçırdığı, yüzlerce genci askeri eğitim için İrana gönderdiği, İran ile ilişkilerini geliştirdiği bilinen bir gerçek.
Durum böyle olunca, İsrail hükümeti büyük bir çoğunlukla yeni Filistin hükümeti ile ilişkiye girmeme kararı aldı. Sadece FÖY Başkanı Mahmud Abbas ile ilişkisini sürdürecek. Mahmud Abbas, Olmert ile son görüşmesinde Hamasın resmen İsraili tanıyacağına ve şiddet girişimlerine son vereceğine dair söz vermişti. Fakat bu sözünü tutamadığı anlaşılıyor.
Bu arada Norveç, yeni kurulan hükümetle normal ilişkiye girme kararı aldı ve dışişleri bakan yardımcısı Gazzeyi ziyaret etti. FÖYe ekonomik yardımı yenilemeyi vadeden Norveçin AB üyesi olmadığını ve ABnin kararlarına uymak zorunda bulunmadığını hatırlatmakta fayda var.
Devletler, henüz bu iki kutup arasında yerlerini belirlemediler. ABDnin tutumu şimdilik İsrailin tutumuna çok yakın görünüyor. ABD, Mahmud Abbasın dışında FÖYün yeni maliye bakanı ile temasta olacak. Hamas üyesi olmayan yeni Maliye Bakanı, uzun yıllar ABDde yaşamış iyi bir iktisatçı.
Fransa ise, bağımsız ve ılımlı olan yeni dışişleri bakanını Parise davet etti. Fransa yeni hükümetin geleceği konusunda fikir alışverişinde bulunmak istiyor. O zamana dek ekonomik ambargo devam edecek. Oysa yeni hükümetin ileri gelenleri, hükümet göreve gelir gelmez, ambargonun kaldırılacağını umuyorlardı.
ABD de yeni kurulan hükümetin, bir barış hükümeti olacağından umutlu değil.
Durum böyle olunca ekonomik ambargonun devam edeceği belli oluyor. Dörtlünün dışişleri bakanları istişare ederek bir karara vardılar.
Dün İsrailin Gazze sınırını yakınında bulunan elektrik şirketinin bir işçisi Gazzeden açılan ateş sonucunda yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Hamasın askeri kanadı, sorumluluğu üzerine aldı. Yaralanan işçinin arkadaşları tepki olarak, bir süreliğine Gazzeye elektrik kesintisi uyguladılar.
Filistinlilere göre Hamasın askeri kanadında Ulusal Birlik Hükümetine karşı bir hareket var. Buna bir son vermek için yeni hükümete karşı olanlar, İsraillileri kışkırtarak sert tepki vermelerini istiyorlar. Böylece Ulusal Birlik Hükümetine son verebileceklerine inanıyorlar.
İsrailde de çatışmaların kaçınılmaz olduğu görüşünde olanlar var. Knessetin Dışişleri ve Güvenlik Komisyonu Başkanı Hanegbi: bu çatışmalara ancak bir mucize engel olabilir dedi.
Riyad Konferansı
Bu mucize mart ayı sonunda yapılacak Riyad Konferansı olabilir mi? Bilindiği gibi bu konferansta beş yıl önce Suudilerin önerdiği barış planı geliştirilecek. Bu kez de İsrail, planla yakından ilgileniyor. Çünkü, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Körfez ülkeleri ve diğer bazı Arap devletleri artık en büyük tehlikenin İsrail değil İran olduğunun bilincinde. Şimdiden köktendincilerin hazırlıklarını görüyor ve İsraili bir şekilde geniş bir koalisyonun içinde görmek istiyorlar.
İsrail son yıllarda Arap ülkeleriyle barışa ulaşmak için ödün vermek gerektiğini iyice öğrendi. Ama intihar etmeye hazır değil. Bu nedenle Suudi planının bir parçası olan 1948 Filistinli mültecilerin evlerine geri dönme hakkını tanımaya niyeti yok.
İsrail, anlaşmaya varmak istese de, bu konunun gündeme gelmesine razı değil. Zaten Suudiler de bunda çok ısrarcı değiller.
Dışişleri Bakanı Livni: Mülteciler konusu plandan çıkarılsın konuşmalara başlayalım önerisinde bulunmuştu. Ardından Arap devletleri, bu öneriyi protesto ettiler ve bu maddenin çıkarılamayacağını belirttiler. İsrail- Arap bunalımına son vermek için uzun müzakereler gerekiyor. Bütün ülkelerin önerileri değerlendirilerek bir uzlaşmaya varılmalı.
İsrail de bir öneri sunmak durumunda. Barak Hükümetinin son aylarında İsrail Dışişleri Bakanı olan ve Araplarla uzun müzakerelerde bulunan Prof. Shlomo Ben Aminin bir teklifi var. Ben Ami Haaretz gazetesinde yayınlanan yazısında şöyle diyor: İsrail, Clinton planı ile müzakere masasına otursun. Arafat, planı kabul etseydi Barak, Batı Şerianın %97sini tahliye edecekti. İsrail halkı da Arap dünyasıyla barışa ulaşmak için tahliye kararını onaylayacaktı.
Halkın görüşü değişti mi?
Ya şimdi İsrail halkı aynı görüşte mi? Zira bu süre zarfında iki intifada dönemi yaşandı, çok kanlar aktı, Filistinlilere karşı güvensizlik oluştu. Bu nedenle halk kendisinden istenilen fedakarlıkları reddedebilir. Diğer yandan İranın bir gün atom silahına sahip olabilmesi gibi önemli bir tehdit söz konusu. İsrail ancak Arap devletleriyle anlaşırsa bu tehlikeyi azaltabilir.
İsrail Arap devletleriyle barış yaparsa Golan Tepelerini elinde tutabilecek mi? Bunun yanı sıra Batı Şeriadan, Kudüsün bir bölümünden ve Golan Tepelerinden çekilme fedakarlığını hangi lider isteyebilir ki?