Pazar öğleden sonra e-posta kutuma bir mail düştü. 20. Yüzyılın en büyük komplosu başlığını taşıyan yazı, insanoğlunun Ay'a ayak basışının, fotoğraflara dayanarak, bir komplo olduğunu ileri sürüyordu. Yazı, aslında Ay'a gidişin bir film stüdyosunda kaydedilen bir çekim olduğunu, fotoğraflarda birçok teknik hata bulunduğunu, fiziksel şartlar ve pratik arasında bir uyuşmazlığın varlığını, NASA'nın gerçek belgeri kaybettiğini anlatıyordu. Sonuç olarak bu kurmacadaki amaç, soğuk savaş esnasında ABD'nin SSCB'ye karşı bir üstünlük sağlama çabasıymış... Merak edenler internetten konuyu araştırabilirler; zira Ay'a gerçekten ayak basılmış mı basılmamış mı tartışması beni fazlasıyla aşıyor...
Son dönemde çok fazla komplo teorisi duymaya, okumaya başladım. Üstüne üstlük bu tür konulara hiç meraklı değilimdir; onlar gelip beni buluyorlar. Elbet böylesi teoriler üretmek birilerinin oldukça işine geliyor olsa gerek; ama benim gözümde akıl karışıklığı ve bilgi kirliliğinden daha fazlasını yaratmıyor. Yoruluyorum da onları okurken... Birçoğumuz gündelik hayatlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz, bu süreçte komplo teorileri ne işe yarar? Ortada ciddî bir iddia, soru işaretleri varsa konuyu uzmanları incelesinler diyorum. Akademik camia, üniversiteler, bilimsel disiplin bu yüzden yok mu? Ne var ki durum kimi zaman öylesine çığırından çıkıyor ki, en objektif bildiğimiz kurumların da böylesi komplo teorilerinde yer aldığı iddia ediliyor. Sonuçta insan, bir an için umutsuzluğa kapılıyor.
Nisan ayında ikinci Holokost ekimizi yayınlamayı planlıyoruz. Holokost inkârcılığı bu sayımızda yer alacak konular arasında... Konuyla ilgili metni yayına hazırlarken, okuyup bilgilendim. Metinde Holokost'un da ne gibi komplo teorilerine alet edildiğini ve Holokost'un gerçekleşmediğine dair çeşitli iddiaları okudum. Böylelikle Holokost'a sahip çıkmanın ne derecede kritik bir öneme sahip olduğunu bir kez daha anladım. Yani iddialar sadece insanoğlunun Ay'a gidişiyle sınırlı değil; komplo teorileri her yerde!...
İnsanoğlunun ortalama yaşam süresi 75 yıl... Demek ki her birey, en iyi biçimde kendi 75 yıllık tarihini bilebilir; ama dünya tarihi 75 yıldan ibaret değil! Geçmişi, yaşanmış olanı bir kez daha deneyimleme şansımız kesinlikle yok. Bu, tarih bilimini zorlayan olumsuz etmenlerden biri... Buna karşılıkşsa tarihçiler titiz bir şekilde, belgelere dayanan çalışmalarla bilgi birikimini geliştiriyorlar. Belli bir disiplin doğrultusunda tarih, bizlere ve geleceğe aktarılıyor. Bu noktada eğer bilgiler çarpıtılıyor, menfaate dayalı komplolar üretiliyor ve birçok devletçe de böylesi benimseniyorsa, insanoğlu kendi kendine ihanet ediyor demektir. Biz gençlere ve çocuklara iyi bir dünya kalsın istenmiyor demektir. Yalan ve yanlış olan, kuşkusuz bir süreliğine refahı sağlayabildiği için var; ama hakikat ortaya çıktığında bedeli ağır oluyor. İnsanların güveni sarsılıyor, doğru olduğuna inandığımız değerler birer birer yıkıldıkça, kaosa sürükleniyoruz. Nitekim bu doğrultuda insanlık iki büyük dünya savaşını yaşadı.
Hepimiz dünyaya bir kereliğine geliyoruz. Ara sıra hatırladığımız bu cümlenin taşıdığı anlam, son derece değerli. Bir tekillik, özel olma durumu söz konusu... Kendimize iyi bir hayat kurmak ve iyi standartlarda yaşamak istiyoruz. İyi insanlar olabilmek arzusundayız. Kendimizi iyi görmeye çalıştığımız kadar, dünyayı da iyi görmek isteriz. Bana göre, yaşadığımız 75 yıl için, dünyanın da en iyi düzeye ulaştığına inanmak isteriz; fakat biliyoruz ki geçmiş kuşaklar için sonuç bu şekilde olmadı. Kim bilir belki de normal olan bu... Nasıl ki atalarımız birçok zorlukla mücadele etmişler, onlar da kendilerine özel bir 75 yıl yaşayabilmiş veya yaşamayamamışlar, bizler de 2000'li yıllar için kendi zamanımızı yaşıyoruz. Sadece biraz daha teknolojik, biraz daha bilimsel ve belki de biraz daha kapitalist. Peki ilerletebildiğimiz sadece bilim, teknolojiden ibaretse, yaşamamızın anlamı ne? Artık günümüzde büyük yazarlar, büyük besteciler, büyük ressamlar, büyük filozoflar, büyük bilimadamları, büyük liderler de yetişmiyor. Son cümlemi bir test edin: tarihteki örneklerini bir kenara bırakırsak, günümüz insanları arasında etkilendiğiniz en büyük isim kim? Var mı? Sanat çevresi için örneğin Sanatın sonunun geldiği üzerine tartışmalar okuyorum son zamanlarda... Bu mümkün olabilir mi? Yoksa sanatın sonu iddiası da bir başka komplo teorisi mi?
Bir üniversite öğrencisi ve Şalom'da yazan bir birey olmama ve şu genç yaşama rağmen, bazen hayatım keşke daha basit olsa dediğim oluyor. Medya, internet, tüketim toplumu derken çok fazla uyarana maruz kalıyorum, kalıyoruz. Bu nedenle, şimdiki nesil daha zeki deniliyor; ama bunun yanısıra tükenmişlik sendorumu, depresyon ve umutsuzluk da artıyor. Komplo teorileri güya uç noktalar olurlardı. Ya dünya için ciddi bir biçimde yanlış bir gidişat söz konusu ya da yarattığı bilgi kirliliği ile birlikte, bu teoriler de popülist tüketim kültürünün hizmetine girmeye başladı. Ben ikinci seçeneğe inanmak istiyenlerdenim...