14 Nisan Cumartesi günü, Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen 'Cumhuriyet Mitingi' yüzbinlerin katılımıyla gerçekleşti. Kadınların ve gençlerin çoğunluğu oluşturduğu heycanlı kalabalık sabahın erken saatlerinden itibaren Tandoğan meydanını ve Anıtkabiri doldurdu. Mitingde tek bir amaç, tek bir ses vardı. "laik cumhuriyete sahip çıkmak."
Birkaç haftadır yürütülen caydırma kampanyası sonuç vermemiş, yüzbinler Cumhuriyeti'ne sahip çıkmaya gelmişti. Darbe girişimi damgası dahi yapıştırılan bu mitinge katılan Türkiye'nin aydınlık yüzü, çoşku, barış ve sevgiyle kendini ifade ediyordu: "Atam sen rahat uyu, bekçisiyiz biz cumhuriyetin" şarkısını söylereyerek ellerinde çiçeklerle Aslanlı Yoldan yürüyen genç kızlar aydınlık Türkiye'nin umut ışığı olduklarını gösterdiler. Birlik beraberliğin hakim olduğu bu coşkulu ortamda birkaç önemli siyasi mesaj verildi:
1. Halk, demokratik, laik sosyal hukuk devletine yalnızca lafta değil kişiliği ve tavırlarıyla da bağlı bir cumhurbaşkanı istediğini göstermiştir. Kimse cumhurbaşkanının namazında niyazında bir insan olmasına karışmaz, karışamaz. Burada sorun cumhurbaşkanın dindar olması değil, "dindar biri olacak" sözleriyle cumhurbaşkanı adayında dindarlığın kriter olarak aranmasıdır. Esas olan cumhuriyetin ilkelerine ve devlet geleneğine aykırı bu yaklaşımın değişmesidir. Özetle dindar olabilir ama dinci olmamalıdır.
2. Yıllardır çeşitli kesimlerden Türkiye'de "laik hassasiyeti " olan insanların sadece sosyo-elitlerden veya kimilerinin tabirleriyle "Nişantaşı sosyetesinden" ibaret olduğunu idda edenlerin ne kadar yanıldıkları Cumartesi günü ortaya çıktı. Artvinden köylüler, Manisadan çiftçiler, Merzifondan işçiler Ankara'ya yağmışlar Cumhuriyet'in bekçisi olduklarını haykırıyorlardı. Yarım milyon insanın katıldığı mitingde ne "Nişantaşı sosyetesini" ne de medya malzemesi magazin ünlüsü "sanatçıları" görmek mümkün değildi. Özgürce yaşadıkları hayat tarzlarının garantisi olan cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkamayanlar, duyarsızlıklarının bedelini günü geldiğinde en ağır şekilde öderler, tarih bunun örnekleriyle doludur.
3. Medya kuruluşlarının mitinge yeterince yer vermemesi, TRT'nin, miting alanında üç canlı yayın aracı bulunmasına rağmen canlı yayın yapmaması katılan vatandaşların büyük tepkisine yol açtı. Katılımcılar, "Tayyip'i alana Aydın Doğan Bedava'" ve "Türkiye burada TRT nerede" sözleriyle medya kuruluşlarını eleştirdi.
Atatürk'ün sözleriyle "basın milletin müşterek sesidir. başlıbaşına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür." Basın demokrasilerde yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü büyük güç olarak adlandırılır. Gülben Ergen'in doğum yapmasını bile canlı yayında duyuran TV kanallarının bu tarihi günde görevini yapmamış olması basın özgürlüğü ve Türkiye'de demokrasinin sağlıklı gelişimi adına büyük bir kayıptır. İslam hadislerinden biri ""Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." der. Demokrasilerde medyanın görevi bu şeytanlığa mani olmaktır. Doğası gereği diğer güçleri kontrol etmekle ve halkın sesini yansıtmakla görevli basın demokrasi sınavından kalmıştır.
4. Tandoğan meydanında halk sürekli olarak muhalefet partilerine "artık birleşin" çağrısında bulundu. "Cumhuriyete sahip çıktığını düşünenler" ile "Demokrasiye sahip çıktığını düşünenler" şeklinde yapılan sözde ayırım demokrasiyi araç olarak görenlerin yaptığı mugalatadır. Cumhuriyet demokratik rejimin garantisidir. Bu iki temel etle tırnak gibidir birbirinden ayrılmaz. Politik ihtiraslar artık ülkeye hizmetin önüne geçmemelidir. Umuyorum sağdan ve soldan muhalefet partileri bu çağrıyı iyi algılamışlardır.
Tüm bu siyasi analizlerin dışında, yas, matem, saygı duruşları ile sessizlik içinde görmeye alıştığımız Anıtkabir Cumartesi günü bir ilki yaşadı. Ata'nın görkemli mezarı şarkı söyleyenler, şiir okuyanlar, dua edenler ve alkış tutan onbinlerle cumhurun ülkesine sahip çıktığı demokrasi şenliğinin yaşandığı bir özgürlük alanına dönüştü. Türkiye'nin bu tarihi çoşkusunu yerinde paylaşmak naçizane şahsım için büyük bir onurdu.
Son olarak, onbinlerce kişi Anıtkabirin giriş yolunun ortasındaki çiçekliği çiğnemeden yürüyordu. İnanılmaz bir görüntü olşumuştu, neredeyse dalgalanarak ilerleyen koca bir güruh 2metrekarelik alana ekilmiş, bahar güneşinin keyfiyle açan renk renk menekşelerin üstüne basmadan ilerlemeyi başarıyordu, Türkiye aydınlık yüzünü nihayet göstermeye başlamıştı.
Edip Akbayram'a eşlik eden yüzbinlerin söylediği gibi, "güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler."