Holokost kurtulanlarinin sorunlarina çözüm arayişin

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İsrail halkı bu yıl, Holokost’u anma gününde her zamankinden fazla hüzünlendi. Çünkü bu kez halk,  sadece II. Dünya Savaşı’nda yaşamını yitirenlere değil, Holokost’tan kurtulan ve şimdi İsrail’de zor koşullar altında yaşayan kişilere üzüldü.

Günümüzde İsrail’de yaşayan 250 bin Holokost kurtulanının 80 bin kadarı,  yoksulluk sınırında hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor. Bu yıl anma gününde  televizyon programları, bu kişilerin şikayetlerine  ve zorlu hayat şartlarına dikkat çekti. Bu görüntüler İsrail Başbakanı Olmert başta olmak üzere, toplumda hayret uyandırdı, hatta kişileri altüst etti.
Bu ihtiyar,  hasta ve yalnız kişilerin büyük kesimini, özellikle eski Sovyetler Birliği’nden  İsrail’e göç edenler oluşturuyor. Almanya’dan hiçbir yardım almıyor, sosyal sigortanın  verdiğiyle yetinmek zorunda kalıyorlar.  Oysa bu para hem gıda hem de ilaç ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor, birini tercih ediyorlar.
1952’de yapılan Adenauer-Ben Gurion Anlaşması’na göre İsrail Hükümeti  Holokost kurtulanlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere 800 milyon Dolar -ki bu rakam o zaman yüklü bir miktardı- yardım aldı. Dolayısıyla hükümet, maliye bakanlığına bağlı olan  bu kişilerden sorumludur.  İhtiyaçlarını maliye bakanlığı memurlarına bildirmek zorunda olan Holokost kurtulanlarına, pek  cömert davranılmıyor.
Bu kişilerin  durumlarını düzeltmek ve İsrail’de herkesi utandıran bu soruna son vermek için pazartesi günü ilk kez bir önlem alındı. Bu kişilerin sorumluluğu, Maliye Bakanlığı’ndan  alınarak, Sosyal İşler Bakanlığı’na verildi.   Sosyal İşler Bakanı da,  yoksulluk  sınırındaki Holokost kurtulanları için hazırlayacağı  bir kalkınma planını  bir ay içinde hükümete sunacak.  Olmert de, kendisine  gerekli maddi yardımı sağlama taahhüdünde  bulundu. Böylece İsrail, bu utançtan kurtulacak.

Hukuki bunalım
İsrail’de, şimdiye değin görülmemiş hukuki bir bunalım patlak verdi.  İsrail’de en yüksek adli makam; Yargıtay’dır. Knesset’in veya hükümetin bile, Yargıtay’ın kararlarına itiraz etme hakkı yok.
Hükümetin kurduğu ve başkanı emekli bir yargıç olan  Winograd Komisyonu bu salı günü Yargıtay’a kafa tuttu.  Yargıtay, komisyondan birkaç kez, başbakan, savunma bakanı ve eski genelkurmay başkanının  Lübnan Savaşı hakkında verdikleri ifadelerin protokollerinin yayınlanmasını istemişti.  Fakat komisyon, zamanlamanın uygun olmadığı gerekçesiyle hep olumsuz yanıt verdi ve : “ Biz hazırladığımız raporu yayınlayalım. On beş gün sonra da protokolleri yayınlarız. Daha önce olmaz” dedi.  Beş kişilik komisyonda yer alan  biri yargıç, diğeri emekli general, istifa etmekle Yargıtay’ı tehdit ettiler. Bu sorunda kimin haklı, kimin haksız olduğu pek önem taşımıyor, iki tarafın da kanıtları var.  Önemli olan,  Yargıtay’a kafa tutmaya cüret edilmesi. Bunun sonuçları vahim olabilir. Önümüzdeki günlerde Yargıtay’ın tepkisini göreceğiz.

Virginya’daki kıyım
Virginya Teknik Üniversitesi’nde 32 öğrencinin ve bir öğretim görevlisinin silahlı bir kişi tarafından öldürülmesi haberi bu salı sabahı, tüm dünya medyasında yer aldı.  Aynı zamanda Tel Aviv Üniversitesi’nin de öğretim üyesi olan  İsrailli Prof. Joe Librescu  bu katliamda hayatını kaybetti.  İsrail için trajedi farklı şekilde yorumlanabilir.
İsrail’de sivil halkın, teröristlere karşı kendini güvende hissetmesinin bir yolu da, silah bulundurmak. Ancak silah edinen bu kişilerin, silahı kötü amaçlarla kullanmalarından endişe ediliyor. Bu nedenle İsrail polisi, sivillere kolay kolay silah taşıma hakkı vermiyor.

İsrail ile Arap devletleri arasında barış yakın mı?
Washington kaynaklı haberlere göre, İsrail- Arap Devletleri arasında barış görüşmeleri yaz aylarında başlayabilir.
Bu günlerde Arap Birliği Devletleri, Kahire’de Suudi Barış Planı’nı ilerletmek üzere, seçtikleri komisyonları görevlendiriyorlar. Oluşturulan her komisyona, Filistin Devleti sınırlarının tespiti; Kudüs sorunu; Filistin Mültecileri sorunu gibi sorumluluklar verilecek.  Doğal olarak komisyonların görevlerini yerine getirebilmeleri için, İsrail ile ilişkide bulunmaları gerekir. Fakat İsrail, varlığını tanımayan Arap ülkeleri ile  konuşmak isteyecek mi?  Bu çıkmaza bir çözüm; İsrail’i tanıyan Mısır, Ürdün, Katar gibi ülkelerin bulunacağı komisyonlar oluşturmak.
Ancak İsrail bu ülkeleri yeterli görmeyerek, Suudi Arabistan’ın da bu komisyonlarda bulunmasını istiyor. Çünkü gün geçtikçe Suudi Arabistan’ın rolü  önem kazanıyor.  Bilindiği gibi Olmert’in bazı önemli Suudi kişilerle teması oldu. Bu nedenle Suudi Arabistan’ın gizli rolünü açığa vurmak istiyor. Oysa Suudi Arabistan, bir çok konuda olduğu gibi deşifre olmak istemiyor.   Örneğin; Suudi Arabistan barış konusunda etkin olmaya çalışırken ABD’ye verdiği sözlere rağmen, halen İsrail mallarına boykot uyguluyor.
Bölgede barışa varmanın iki yolu var: Yol Haritası Planı’nın öngördüğü gibi Olmert- Mahmut Abbas görüşmesi ve  Suudi Arabistan Barış planı. İki yolun birbirini tamamlaması nedeniyle aynı anda yürürlüğe konabilir.  Dışişleri Bakanı Tsippi Livni Abbas ile görüşmelere, Başbakan  ise diğer plana öncelik veriyor.
Bu planlardan hiç olumlu sonuç çıkmayabilir de.  Suriye’nin  işe karşıması ilerlemeyi zorluyor. Suriye Golan Tepeleri sorununun Filistin sorunuyla aynı zamanda çözülmesini istiyor. Ama hangi İsrail Hükümeti bunu kabul edebilir ki?  Oysa Suriye’nin bir sözcüsü:
“Golan’ı diplomatik yolla alamazsak, başka bir yola başvurmak zorunda kalacağız” şeklinde İsrail’i tehdit etti.

Son dakika haberi
İsrail radyosunda bu öğlen yayınlanan bir habere göre :İran kökenli olup İran’a akrabalarını ziyaret etmek için girmek isteyen İsrailliler ancak İstanbul’daki İran konsolosluğundan  aldıkları  özel belgelerle ülkeye giriş yapıyorlar. İran, bu kişileri kendileri için ajanlık yapma konusunda seferber etmeye çalışıyor. Şin Bet buna engel olmak için çeşitli yöntemler kullanmaya başladı. Öncelikle  Knesset’ten, İran’ın düşman ülke olarak ilan edilmesini istedi. Böylece İsrail vatandaşları,  ailelerini görmek için bile olsa İran’a giremeyecekler. Hali hazırda İran’da 25 bin Yahudi yaşıyor.