İsrail bu hafta Batı ve Doğu Kudüsün birleşmesinin 40. yıl dönümünü tören ve şenliklerle kutluyor. Knessetteki bir oturumda Başbakan Olmert yaptığı konuşmada, hükümetin şehrin güzelleştirilmesi ve ekonomisinin güçlendirmesi için 1,5 milyon Dolar ayırdığını ifade etti.
Olmert Kudüste yapılması gerek çok iş olduğunu, Batı Kudüs halkı ile 1967de İsraile ilhak edilen Doğu Kudüsün çoğunluğu Arap olan halkının yaşam düzeyleri arasında büyük farklılıklar bulunduğunu belirtti.
Knessetin bu özel oturumda bir çok ülkenin Kudüsün birleşmesine karşı olduğu anlaşıldı. Çünkü davet edilen AB ülkeleri diplomatları ve ABD Büyükelçisi bu oturuma katılmadı. Bilindiği gibi bütün elçilikler başkent Kudüste değil, Tel-Avivde bulunuyor.
İsrail bir yandan birleşmiş Kudüsün ebediyen başkent olarak kalmasında ısrarını sürdürürken, diğer yandan Arapların yaşadığı doğu bölgesinde son kırk yıl içinde hemen hemen hiçbir yenilenme yoluna gitmedi. Belki de İsrail, doğu Kudüsün kurulacak bir Filistin devletinin başkenti olacağını düşünüyor.
Salı günü Herald Tribune gazetesi uluslar arası Kızıl Haçın bir raporunu yayınladı. Bu rapor, İsrailin Kudüsteki faaliyetlerini eleştiriyor ve 1967den beri Araplara gereken dikkat ve özenin gösterilmediğini ileri sürüyor. İsrailliler arasında da bu şekilde düşünen bir kesim var.
Kudüs sorununun İsrail- Filistin bunalımının hala merkezinde olduğunu ve geçen kırık yılda bu soruna bir çözüm getirilemediğini görüyoruz. Son verilere göz atıldığında Birleşmiş Kudüsün 732 bin kişilik nüfusunu 469 bini Yahudiler, 239.200ü Araplar, 14.700ü ise Hıristiyanlar oluşturuyor
Olmert Winogradı dikkate aldı
Başbakan Olmert ile Devlet Denetleyicisi Lindenstrauss arasındaki çatışma olağandışı bir hale geldi. .Başbakanın avukatları Başsavcı Mazuzdan, Lindenstrauss aleyhinde suçlama araştırması yapmasını istediler. Lindenstrauss Başbakan Ehud Olmerti yargılarken kendisi hakkında kanıtlanmamış suçlamalara itibar etti. Bunlardan biri ve en sonuncusu birkaç yıl önce Kudüste bir ev alımıyla ilgiliydi. Mazuzun bu isteği kabul etmesi olası görünmüyor ancak durum, Olmert ile Lindenstrauss çatışmasının boyutunun bir göstergesi. Geçtiğimiz salı günü İsrail medyasının manşetleri bu haberden oluşuyordu.
Öte yandan Olmert önemli askeri kararları almadan önce, Winograd raporunda konu ile ilgili tavsiyeleri uygulamakta büyük bir başarı gösteriyor. İsrail, Gazzeden Sderot ve Aşkelon gibi yerlere atılan roketlere karşı nasıl bir önlem alması gerektiğine bir karar vermeli. Bazı askeri yetkililer ve politikacılar tek çözümün Gazzeye girmek olduğu görüşündeler. Ama Olmert 13 bakandan oluşan Güvenlik Konseyini topladı ve saatlerce askeri yetkililerin hayati konularda görüşlerini dinlemelerini istedi. Geçen Temmuz Hizbullaha karşı yapılan son Lübnan Şavaşına karar verirken yaşananların aksine Olmert bu kez hükümetin karar vermeden önce aleyhte veya lehte her türlü görüş ve fikri değerlendirmesini istedi..
İsrail Gazzeye girmiyor
Bu kez Gazzede büyük tepkiler gösterilmemesi kararı alındı çünkü bu çare hastalığın kendisinden daha kötü olabilirdi. Eğer bu karşılıklı danışmalar geçen Temmuz ayı yapılmış olsaydı, İsrailin savaş stratejisi çok farklı olabilirdi.
Winograd Komitesinin bir önerisi daha şu anda uygulanıyor. Genelkurmay Suriye, Hizbullah ya da Filistinlilerle herhangi bir savaş sırasında nasıl davranmaları gerektiğini gösterecek dört gün sürecek bir tatbikat yapıyor. Tatbikata daha önce cephelerde savaşmış emekli generallerin yanısıra savaş sırasında Olmert ve Genelkurmay başkanı ile yakın temaslarda bulunacak Dışişleri Bakanlık yetkilileri de yer alıyor. Kuzeydeki siperleri onarmak için bir girişim başlatan Olmert yaptığı yanlışlardan dolayı Winograd Raporunda tenkit edildiğinden, hataların düzeltilmesi konusunda en istekli kişi olduğunu ispat etmek istiyor. Bu nedenle başbakan olarak görevinde kalmalı.
Ancak sorun gelecek bir savaşa nasıl daha iyi hazırlanmak gerektiği değil, mümkün olduğunca olası bir savaşı nasıl engellemek gerektiği. Suriye ile diyaloga girmek, Suudi Arabistan önderliğinde ciddi görüşmeler başlatmak gibi eylemler iyi başlangıç olabilir. Ancak Olmert bunları başarmak için politik olarak çok zayıf görünüyor. Birçok konu gelecek 2- 3 hafta içinde İşçi Partisi başkanlığına seçilecek kişiye, bu kişinin Olmertin başbakanlığında çalışmak isteyip istemediğine bağlı.
Olmert barışı konuşalım diyor
Olmert Ürdün Petrada yaptığı konuşmada Suudi önerisini kabul edecek her Arap ülkesi lideri ile konuşmaya hazır olduğunu belirtti. Bu olumlu bir teklif ancak korkarım ki Olmert için biraz geç
Türkiyeye ilgi
İsrail kamuoyu Winograd Komisyonunun raporuna o denli yoğunlaşmıştı ki, Türkiyedeki son gelişmeleri takip etmedi. Son günlerde bu durum değişti. İsrailliler komşu ve dost ülke Türkiyede önemli gelişmeler yaşandığını ve bu gelişmelere ilgisiz kalamayacaklarını anladılar. Medya bu konudaki haberlere ve yorumlara geniş yer verdi.
Ankarada İsraili temsil eden, Dışişleri Bakanlığı danışmanı, ayrıca Türkiye- İsrail ilişkilerinin gelişmesinde büyük rol oynayan Alon Lielin konuşması radyo dinleyicilerini etkiledi. Liel: Türk halkı laiklikten, demokrasiden söz ediyor. Ama bazı kesimler laikliği, demokrasiden üstün tutuyorlar. Laikliğin daha önemli olduğunu ileri sürerek, laiklik olmaz ise, demokrasi de olmaz diyorlar. Bu işin sonunun nereye varacağını tahmin etmek zor dedi.
İzmirdeki mitingin görüntüleri İsrail televizyonuna yansıdı. 1,5 milyon insanın laikliği savunmak için biraya gelmesi herkesi şaşırttı.
Haaretzin haftasonu ekinde Türkiye ile ilgili uzun bir makale yayınlandı. Ayrıca Zülfü Livanelinin Mutluluk romanı, İbraniceye çevrildi ve bu günlerde satışa sunulacak. Kitabın zamanlaması çok uygun. Çünkü bir çok İsrailli, Türkiyeyi daha iyi anlamak istiyor ve Mutluluk da bu açıdan çok yararlı bir kitap, ülkenin gerçeklerini gözler önüne seren sürükleyici bir eser.