....İsrail, 5 Haziran Salı günü ülke tarihinin hem en kısa hem de en uzun savaşının kırkıncı yılını kutladı. Kısa bir savaştı; çünkü isminden de anlaşıldığı gibi 6 gün sürmüştü. Suriye sınırındaki Hermonun ele geçirilmesini de sayarsak yedi gün diyebiliriz. Ancak öte yandan en uzun savaş oldu; çünkü çok uzun bir süreç sonunda Mısır ve Ürdün ile anlaşma sağlanırken, Suriye ve Filistin cephelerinde hala barış sağlanamadı. Bu sınırlarda, özellikle Gazze ve Batı Şeriada düşmanlık her ne kadar düşük seviyede seyrediyorsa da her an patlamaya müsait. Suriye, Golan sınırlarında yoğun askeri hazırlıklar içinde ve tahminen bu yaz geçmeden bir savaş planlamakta.
Savaşın bitiminin kırkıncı yılında Olmertin yardımcısı eski Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Şaul Mofaz, yanında askeri uzmanlarla birlikte Washingtona giderek İsrailin karşı karşıya kaldığı ve halen devam eden tehlikeler konusunda görüşmeler yapacak. Aslında denilebilir ki; 6 Gün Savaşı Amerika - İsrail dayanışmasının temelini oluşturdu. O dönemin Amerika Başkanı Lyndon Johnson güçlü bir İsrail devletinin sorunlu bir Ortadoğuda ABD için önemli bir destek olduğunu anlamıştı. Bu savaş öncesi ABD, İsrail ile sadece dostane ilişkilerini sürdürüyordu. Bu dostluk zaman zaman ABD- Arap ilişkilerinin gelişiminin önüne engeller koyuyordu. Savaş sonrası yapılan İsrail - ABD ittifakı hala başarı ile sürüyor.
Savaşın olumsuz sonuçları
6 Gün Savaşı Arap- İsrail çatışmasının barışçıl çözüme ulaşmasını daha da zor hale getirecek bir çok olumsuz gelişmelere de neden oldu.
Her şeyden önce İsrailin işgal ettiği topraklarda yerleşim bölgeleri kurması; yerleşimcilerin topraklarını terk etmemek için direnişleri; bölgede bir Filistin devletinin kurulmasını olanaksız kıldı. Oysa İsrail, resmen Filistin ile yan yana iki bağımsız devlet olarak barış içinde var olmayı kabul etti.
Savaşın diğer olumsuz bir sonucu; İsrail ordusunun bir bölümünün işgal edilen bölgelerde Filistinlilere polislik etme görevini üstlenmesi oldu. Zaten İsrailin geçen Lübnan Savaşında Hizbullaha karşı hazırlıklı olmayışının da nedeni buydu.
İsrailin tüm dünya önünde olumsuz bir görüntü vermesiyle sonuçlanan savaş, birçok insana ve tarihçiye göre büyük kayıplarla edinilen bir zafer oldu. Yetkililer İsrailin 1967 Savaşının sonucunda diplomatik bir çözüm bulamayışından dolayı esef duyuyorlar. Mısır ile yaşanan krizde dönemin Başbakanı Levi Eşkol, Mısır ile bir çözüme varmak isterken generalleri saldırı için baskı yapmışlardı.
Ancak tarihçi Michal Crenin 6 Gün Savaşını anlatan yeni kitabında açıkladığı Arap belgeleri Nasırın diplomatik bir çözüme sıcak bakmadığını açıkça belirtti. Nasır, gayet açık ve seçik bir şekilde İsrailin varlığının Araplar için bir çatışma nedeni olduğunu söylemişti. Bu sözlerle niyetinin Arap müttefikleri ile birlikte İsraili yok etmek olduğunu belirtmişti. 6 Gün Savaşı bu niyeti engelledi. Araplar Hartum Konferansında görüşme yapmayı ve İsrail ile barışı reddetmeselerdi; teröristler Kudüste bir ayarlama ile iade edilebilseydi; yerleşimciler sorunu yaşanmayacaktı..Onlar bölgeye daha sonra, Araplarla ilişkilerde bir gelişme sağlanmayınca yerleştiler.
Savaştan sonra başa gelen İsrail hükümeti, yerleşimciler sorunu karşısında zayıf kaldı. Yine de asıl suçlu, Sovyetler Birliğinden aldığı destekle İsraile saldırma cesaretini bulan, sonra da görüşmeyi reddeden Nasırdı.
6 Gün Savaşının uzun vadede olumlu bir sonucu, günümüzde Arap Birliğinin, İsrailin 67 sınırlarına dönmesi ve göçmen sorununa bir çözüm getirmesi koşuluyla, ilişkileri normalleştirmeye yanaşması oldu. İsrail, resmen Arap Birliği temsilcilerini Kudüse çağırarak konuyu görüşmek istediğini belirtti. Hartum Konferansından bu yana oldukça büyük bir gelişme yaşandıysa da olumlu bir sonuca varılması uzun sürdü..
Suriye şimdi Golan sorununa çözüm bulmanın zamanı geldiğini düşünüyor. Başka seçenek olmadığı takdirde askeri yollardan halletmek için hızla silahlanmaya başladı. İsrail askeri çevreleri, bu konuda oldukça tedirginler. Olmerte baskı yaparak Suriye ile savaşı engellemek için gizli görüşmeler yapmasını istiyorlar. Ayrıca Suriyenin Golanın boşaltılması karşılığında İran ve Hizbullah ile ittifakına son verip vermeyeceğini anlamak istiyorlar. Salı günkü Jerusalem Postda yer alan bir habere göre Olmertin Suriye ile görüşmelerinde aracı olmak ve mesaj yollamak için Türkiyeden yardım istedi. Akla yakın olmasına rağmen gizli olduğu için doğruluğunun onaylanması zor görünüyor.
Seçimler arifesindeki İsrail
Birkaç gün içinde İsrailin iç politikasında iki önemli karar verilecek: Knesset, İsrailin Devlet Başkanını ve İşçi Partisinin liderini seçecek.
Yazımın bu kısmında bunun üzerinde duracağım.
Şimon Peres, nihayet Devlet Başkanı olabilecek mi?
Devlet Başkanlığı için üç aday var; sağda Rubi Rivlin, solda Colette Avital ve merkezde Şimon Peres.
Yetkileri kısıtlı olduğundan Devlet Başkanı seçimine gereken önem verilmez. Ancak bu kez 12 Haziranda yapılacak seçimin ilgiyle izlenmesi bekleniyor. Uzun bir süre düşündükten seçime katılmaya karar veren Şimon Peres, odak noktası oldu. Şimdi herkes seçilip, seçilmeyeceğini, yoksa çok arzu ettiği bu görevi de geçen seferki gibi kayıp mı edeceğini sorguluyor.
Bilindiği gibi gizli oylamayla yapılan devlet başkanlığı seçimleri sürprizle sonuçlanabilirse de Peresin şansı yüksek gibi görünüyor. Çünkü, rakipleri Sefarad değil. Geçen seçimde bir Sefarad olan Moşe Katsav, Peresden üç oy fazla almıştı. Sefarad dinci parti ŞAS milletvekilleri, Katsavı hem dinci hem de Sefarad olduğundan tercih etmişlerdi. Şasın kurucusu ve dini liderinin bu kez Peresi destekleyeceği söyleniyor. Eğer bu doğru ise en az 61 milletvekili Saşın ruhani liderinin arzusu yolunda oy kullanacaklar. Bu isabetli bir karar olacak zira zor günler yaşanması beklenen İsrailin başında tüm dünyada büyük prestije sahip olan bir kişinin bulunması kuşkusuz olumlu bir gelişme olacak.
Öte yandan diğer iki adayı da destekleyen milletvekilleri var. Geçmişte Knesset başkanlığı yapan Rubi Rivlin görevini başarıyla yerine getirmişti. Her partiden oy toplayabilir. Diğer aday Colette Avital ise devlet başkanlığına aday olan ilk kadındır. Avitali Dışişleri bakanlığında ve İşçi Partisindeki kariyerinde destekleyen Peresin adaylığını açıklamasından sonra Avitalin seçimden çekileceği tahmin ediliyordu. Ancak öyle olmadı. Bazı kişiler, Peresin İşçi Partisi başkanı seçilmemesinden sonra partiden ayrılarak Kadimaya geçmesinin Avitali çok etkilediğini belirtiyorlar. Başka nedenler olsa da Avital, solun tek adayı olarak yarışta kalmayı tercih etmiş olabilir. Peresin şansı büyük gibi öngörülse de, Knessette onu kıskananlar, çekemeyenler olabileceğinden, sonuçta sürpriz yaşanabilir.
Ayalon mu, Barak mı?
İşçi Partisi liderliğinin ilk turunda Barak, Ayalona ve Peretze göre daha fazla oy toplamıştı. Bu pazar günü gerçekleşecek ikinci turda Barak ve Ayalon çekişecekler. Seçilecek kişi hem parti lideri olacak, hem de Peretzin yerine Savunma Bakanlığına gelecek.
Ayalon şansını arttırmak için Peretz ile ittifak kurdu. Kağıt üzerinde Ayalon- Peretz ittifakı, Barakı geçecek gibi görünüyor. Ancak ikinci turda bazı seçmenlerin oylarını değiştirebileceği, Peretzin Ayalonu seçmesini desteklemesinden hoşlanmayabilecekleri veya seçime katılacak partilerin sayısı gibi etkenleri de göz ardı etmemek lazım.
Sonuçta İşçi Partisinin yeni başkanı kim seçilirse seçilsin, Winograd Komisyonun raporunun tamamı yayınlanıncaya kadar iktidarda kalacak olan Olmert hükümetinde Savunma Bakanı olarak görev alacak.