NEDİM BÜYÜKABOLAFYA
Her insan gibi benim de tarifi zor ve garip huylarım var. Bunlardan en zararsız olanı akşam saat 22.00- 22.30 gibi eve geldiğimde televizyona ‘bakmaktır’.Bakmaktır çünkü amaç televizyon seyretmek değil, evde olduğumu hissetmektir. Hal böyle olunca özellikle eşimin arzusuyla ‘Hatırla Sevgili’ ye bakıyorum.
Fakat bu hafta biraz olsun “seyrettim”. Gördüğüm giysiler, duyduğum konuşmalar içimi okşadı. 60’lı yılların etek boyları, saç bakımları, kız- erkek ilişkileri, aralarındaki diyaloglar ve saygı son derece şaşırtıcıydı.
İzlediklerime inanamadım. İzlediğim geçmişin ‘Geri kalmış Türkiye’si ise, şu an içinde yaşadığımız geleceğin ‘Medeni Türkiye’si mi acaba?
Birden aklıma futbol geldi. Aslında pek alakadar değilim fakat transfer sezonunu takip etmek hoşuma gidiyor. Hele ki Fener’in son bombası Roberto Carlos’tan sonra… Boş vaatlerle, sözde paralarla futbolcu transfer etmenin çok kolay olduğunu görüyorum.
İki kelimeyi bir cümlede kullanamayan, tesadüfen futbolcu olmuş ve üç büyüklerin listesine girmiş, ağzını her açtığında milyon dolardan bahseden kişilerin sporcu kimliğini taşıması bana göre çok üzücü. Bu insanların maç sonrası demeçlerini dinlediğinizde kelime hazinelerinin ne kadar geniş olduğunu da görüyorsunuz.
Hatırla Sevgili’yi izlediğimde aynı sahneler gözlerinim önüne geldi, bir de o zamanların futbolu ve futbolcuları… Saha dedikleri çamur tarlalarını, teknolojiden uzak krampon ve topları… İki ezeli takımın taraftarları maçı tel örgüsüz, iç içe hep beraber seyrederken , günümüzün ‘medeni taraftarı’ maçları tel örgüler, hatta kafesler içinde seyrediyordu.
Dünün çamurlu sahalarında bin liralarla transfer edilen futbolcusuna akan sevgi seline bakıp, bugünün son derece modern statlarda top koşturan ve milyonlarca dolar alan futbolcuya duyulan nefrete şaşırmamalıyız.
Ekonominin gizliden gizliye dibe vurduğu günümüz Türkiye’sinde ağızlarda naneli sakız gibi dolaşan milyon dolarlar ve sahada elli yıl önceyi mumla aratan futbola taraftarın gösterdiği tepki fikrimce az bile.
Kendisine hakaret edilen futbolcu hiddete kapılıp taraftara el- kol hareketi yapacağına, maç sonrası evine çekilip hatanın hiç değilse bir kısmını kendisinde aramalı.
Ama günümüz ‘Medeni Türkiye’sinde kim suçlu, kim haklı anlamak mümkün değil.
Birkaç sene evvel bir film seyrettim; ‘Dar alanda kısa paslaşmalar’ tavsiye ederim. Film der ki:
‘Hayat fena halde futbola benzer, dört doğru pas yüzde doksan goldür.’
Futbolda da, siyasette de, ekonomide de, hayatta da…