Trenle yolculuk üzerine notlar

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Stefan Zweig, “Yıldızın Parladığı Anlar” adlı kitabında, dünya tarihinde belirleyici öneme sahip olaylardan 10 tanesini ele almaktadır. Fatih’in İstanbul’u fethedişi, Güney Kutbu’nun keşfi, telgrafın ABD’yi Avrupa’ya bağlaması, Büyük Okyanus’un bulunması bu olaylar arasındadır. Kitap, diğerleri gibi oldukça ilgi çekici bir hikâyeyle sonlanmakta: “Mühürlü Tren”. Mühürlü tren’deki yolcu Lenin’dir, trenin varış noktası Rusya’dır, sınırı geçişi ise tarihteki “o anlardan” biridir. Zira Lenin’in sürgünden dönüşüyle bir dönem son bulacak ve Rusya’nın o meşhur devrimi tarih sayfalarındaki yerini alacaktır.
Sanayi Devrimi ile buharlı makinelerin keşfi, demiryollarının kurulması tahmin ediyorum bir başka yıldızın parladığı anın öyküsüdür. Gündelik hayata girişinden bu yana trenler, insanoğlu için büyük bir ulaşım kolaylığını da beraberinde getirdi. Bir zamanların kömürlü trenlerinden, günümüzün modern trenlerine yolculuk kilometreler boyunca devam ediyor. Öte yandan insan elinin bu güzel icadı, ne yazık ki Holokost sürecinde çok acı bir göreve hizmet etti. 65 yıl önce trenler, yanlış duraklardan, yanlış istasyonlara doğru hareket ettiler. Günümüzde gelişen teknoloji kadar, insanoğlu adına bir ilerleme kaydedildi mi? İnanıyorum ki bu, çoğu zaman hepimizin tartıştığı o zor sorulardan biri...
***
Çocukluğumdan bu yana trenlere karşı hep bir hayranlık beslemişimdir. Hatırımda kalan en eski görüntü, Budapeşte’de sarı bir tramvayın usul usul gidişi ve paralel bir yolun mükemmel uzanışıdır. Sonsuza dek gidiyormuş gibi görünen bir demiryolunda, ruhumu cezbeden araçlar işlemekteydi. İster tramvay olsun, ister metro veya tren, bugün dahi gözümü gidişlerinden alamam.
Uzun süreli otobüs yolculuklarını sevmeyişim ve havayollarının yaz sezonunda tam kapasite işlemesi nedeniyle, çok istediğim uzun süreli tren yolculuğunu bu yaz gerçekleştirebildim. Dostlarımla Fethiye yoluna Haydarpaşa’dan Denizli’ye giden Pamukkale Ekspresi ile koyulduk, aynı şekilde de geri döndük. Kaldığımız yataklı vagonlar oldukça temiz, görevliler kibar, tiryakilerine sigara serbest, dizüstü bilgisayarım için elektrik mevcut, yemekli vagon hizmetimizde, uyku için yataklarımız hazırdı. Yolculuk sırasında Anadolu’nun topraklarının güzelim ovalarından geçmek, sıcak yaz zamanında serin havayı hissetmek, inanıyorum ki yazıyla anlatılması kolay olmayan, yaşanması gereken anlar. Gece boyunca trenin sallanışı, tıkırtıları rahatsızlık değil, huzur veriyordu. Belki Fethiye’ye 20 saatte varmıştık; ama gecenin bir yarısı uzaklardaki şehir ışıklarını izlemek, yer yer istasyonlarda durup, kasaba ve kentlerle tanışmak, bana çok güzel duygular yaşattı. Vardığımızda sabah trenden en son inen biz olduk, tamamen dinlenmiş ve dinçtik. Bu noktada TCDD çalışanlarına teşekkür etmeyi borç bilirim. Daha yola çıkacağım nice seferleri, heyecanla bekliyorum.
***
Bu metni hazırlamak için yazıyı derlediğim süreçte, Emekli Gar Müdürü ve Koleksiyoner saygıdeğer Mete Tekyıldız ile tanışma şansım oldu. Levent Metro istasyonunda bir Ağustos akşamı, açmış olduğu trene dair koleksiyonundan oluşan sergisi ile... Birbirinden sevimli minyatür- maketlerinden, tren biletlerine, cep saatlerine, düdüklere, telgraflara kadar aklınıza gelebilecek trenle ilgili her türlü parça vardı sergisinde. Karşımdaki “tutku”nun, bir yaşamın ta kendisiydi. Benim trenlere olan ilgim, onun sergisi yanında adeta bir hiç kaldı. O akşam kendisinin, ülkemizin modern demiryollarının kurulmasında ne kadar önemli bir isim olduğunu anladım.
***
Yıldızın parlaması, güzel duyguları çağrıştırıyor. Yeni yüzyılda Stefan Zweig’inki gibi anlatabileceğimiz öyküler olacak mı? Cevabı birlikte bulacağız. O zamana dek, ben yıldızlara bakıp, hepimiz için güzel hayaller kurmaya devam edeceğim...
perspektif@salom.com.tr