Her yaşam bir öyküdür!
Belki de, arka arkaya eklenmiş farklı öykülerin toplamı...
Geriye dönüp baktığımda, o geçmişin kimi karelerinde beni derinden etkilemiş yoğun görüntülerin öne çıktığını görürken, kimileri de beyaz ya da siyah olarak yerlerini koruyorlar. Sanki belleğim benimle oyun oynuyor: İstediği filmleri tozlu raflardan indirip oynatırken, istemediklerini ya hiç ortaya sürmüyor ya da kimi görüntüleri silinmiş olarak gösteriyor. Öyle ki, içinde yer aldığım bu öykülerden hangilerinin gerçek, hangilerinin ise zaman içinde kurgulandığının kuşkusunu taşıyorum.
Olmadık bir anda anımsadığım bir zaman kesitini, ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştığımda, görünmez bir süzgeç her şeyi değiştirebiliyor: Olayların akışını, kahramanları, o günkü duygu ve düşüncelerimi... Her nasılsa üzerinden geçen yıllar, yaşanmış kimi sivrilikleri törpülerken, kimini de acımasızca bilemektedir.
Behçet Necatigilin ölümüne yakın bir zamanda yazdığı şu dizeler, bilmem size bir şey söylüyor mu?
Çıt yok bellekte / Acı anıları ilerlere kaçırmıştır / Çocuklarını kurtaran bir anne gibi
Aslında yazmak, anımsamak için güçlü bir dürtü oluyor; ancak yalnızca anılara yaslanarak anlatacaklarımız, paylaşmaya değer olmalıdır diye düşünüyorum. Hem bir öykü ya da roman tadında, hem de bireysel bir anıdan, çoğul bir iletiye...
Tanıdığım, sevdiğim yazarların anı kitaplarını keyif alarak okurum. Özellikle Stefan Zweigın Dünün Dünyası, beğendiklerimin ilk sıralarında yer alır. Bu ünlü yazarın, elli yıllık bir sürede anlatacak o kadar çok şeyi olmuş ki... Nitekim kitabın önsözünde şöyle diyor:
Yüzümde ilk sakal kılları çıktığı günle, ilk akların düştüğü gün arasında sıkışan kısacık sürede, tek bir yarım yüzyılda, başka zamanlarda ancak on kuşağa sığan olaylar ve kökten değişmeler geçti.
Bu bir tümcede söylemek istediklerini, kitabı okudukça daha iyi anlıyoruz. Hiçbir kaynağa ve yazılı belgeye başvurmadan, yalnızca belleğine dayanarak kaleme aldığı bu kitabın önsözündeki son satırlarda Zweig şöyle diyor:
Ey anılar, benim yerime sizler konuşun, dilediğinizi seçin ve karanlıklarda unutulup gitmeden, hayatın bir aynasını ortaya koyun!
Her ne kadar bütün kitaplarını büyük bir beğeniyle okuduysam da, Dünün Dünyası, bana Zweigı daha çok yakınlaştırdı, sevdirdi. İlk okumanın üstünden kırk yıla yakın bir süre geçmesine karşın, ara sıra elime alıp karıştırmaktan ayrı bir keyif alıyorum.
André Gide, anı yazmanın ölümün elinden bir şey kurtarmak olduğunu söylerken, yazarı, yapıtlarıyla birlikte ölümsüzlüğe açılan bir kapının eşiğinde göstermiyor mu?
Sözümüzün başında, her yaşamın farklı bir öykü olduğunu söylemiştik. Bu öykünün birer kahramanı olarak yer alabileceğimiz anılarla ölüme meydan okumaya çalışıyoruz.
Kuşkusuz öykümüzü, yeniden yaşayıp yaratarak...