ALP ALKAŞ
Bundan birkaç ay öncesinde Ali Sami Yen’de futbol kombinesi satışları sırsında terlerken dip köşede açılmış bir laptop üzerinden basketbol takımlarının maçları için kombine bilet satışı yapılmaya çalışılıyordu. Fiyatın uygunluğu ve maçların oturduğum yere daha yakın olan Ayhan Şahenk’te yapılacak olması, basketbol yönetiminin Murat Özyer’in arkasında durup kadroyu güçlendirme çabaları gibi etkenler kombineyi almaya beni itiyordu. Tam o sırada saha içi koltuklarında, orta saha çizgisindeki iki koltuk üzerindeki rezervasyon da kalkınca o iki bileti hemen ayırttım.
Sonra transfer çalışmaları hızlandı. Cüneyt Erden, Hüseyin Beşok gibi yerli, Dee Brown, Charles Gaines, Chris Owens (kendisinin Jesse Owens’ın yeğeni olduğunu belirtmek isterim) gibi yabancı oyuncular kadroya dâhil edildi. Geçen seneki Fenerbahçe Ülker şampiyonluğundan sonra, Galatasaray Kulübü de bütçesini müessese takımları ile mücadele edecek şekilde geliştirmeye devam etmiş oldu. Ezeli rakip Fenerbahçe’nin ligde bir sene daha baskı kurmasına engel olunmalıydı. Diğer taraftan de geçtiğimiz sene Fenerbahçe Ülker’in final serisindeki seyirci desteğinden gereken ders çıkarılmış tribünlerin dolması için çaba gösterilmeye başlanmıştı. Hem transferler hem de kombine satışları bu açıdan da önemliydi.
Ligin ilk birkaç haftası Ayhan Şahenk’e gitme fırsatı bulamamış olan ben, bu sezon ilk defa bir Galatasaray basketbol maçı seyretmeye gitmeye karar verdim. Dededen başlayan ve ailemizde her gün yaşanan basketbol sevgisi göz önüne alındığında çok güzel bir program olacaktı.
Trafik dolayısıyla maça biraz geç kalmış olmak dolayısıyla devreye kadar yerimize oturmak yerine daha kenarda bir yerde maçı seyretmeye başladık. Şeref tribünün karşı tarafındaki ana tribünün köşe kısmında duruyorduk. Tam karşımızda Karşıyaka taraftarı vardı. Bu noktada Karşıyaka taraftarı gibi sadık taraftar gruplarına saygımı belirtmek isterim. Her taraftar grubu gibi zaman zaman abartıya kaçsalar da (bkz. Tribünlerinin önüne astıkları “Bağdat’ta oynayın, oraya da geliriz” pankartı) takıma olan sadakatleri ve sürekli destekleri örnek olacak cinstedir. Karşıyaka seyirci grubu, gelenekleşmiş olduğunu iddia edebileceğimiz sonsuz sadakat özelliklerini, Çarşı grubuna yakın bir yaratıcılık ile birleştirmiş olmalarından dolayı oldukça keyifli bir tablo çiziyorlar. Derken günün ilk darbesi hafif arka tarafımızda bulunan polis memurundan geldi: “Şu bayan arkadaşımıza bir söyle de hafif kenara çekilsin. Oturduğumuz yerden maçı göremiyoruz.” Çaresiz kenara çekildik.
Maç devam ediyor. İkinci çeyreğin ortalarına doğru hakem kararlarıyla iki bench’te de sinirler gerilmiş, herkes bir isyan halinde. Kararların hangisi doğru hangisi yanlış önemsizleşmiş şekilde bir sinir harbi var. Bu sırada Karşıyaka coach’u Ahmet Kandemir bir karara itiraz ederken orta saha çizgisini geçiyor ve hakemden gerekli uyarıyı alıyor. Daha sonra Kandemir hem kendisini hem takımı sakinleştirmek adına bir mola alıyor. O sırada Galatasaray tribünlerinden birkaç su şişesi mola için toplanmış oyunculara atılıyor. Tribündekilerin bu şuursuz tavrı ayıplamaları ne yazık ki gerçeği pek değiştiremiyor. Bu sırada önümüzden bir taraftar geçiyor ve salonun dışına doğru yürümeye başlıyor. Yanıma eğilip bir taraftarın maç oynanırken neden dışarı gidiyor olabileceğini sorguladım. Cevap az sonra Karşıyaka taraftarlarına atılan bir sus şişesinin içine yazılmıştı. O taraftar hiç üşenmemiş, salonun dışına çıkıp su şişesi almış, içeri gelmiş ve bunu rakip taraftara atmıştı. Su şişesini tavana çaptırıp saha ortasına düşürmesi de mesajın dipnotu oldu.
Neyse bu anlayamadığım süreçte devre olmuştu. Biz acaba kartımızda yazan yere otursak mı diye düşünürken taraftarlar arası karşılıklı küfürleşme, kemer çıkarıp sallama gibi olaylar başlayınca iki grubun tam ortasında kaldığını fark ettiğimiz yerimize gitmeme ve hatta tam ters köşede sakince maç seyretmenin daha mantıklı olacağına kanaat getirdik.
İkinci devre anlattığıma benzer saçmalıklara tanık olmadık aslında ama ortamda gerginlik çok sevdiğimiz basketbol maçıyla aramızdaki bağı koparmıştı. Maç bitiminde annem, bize maçın nasıl geçtiğini sordu. Arkadaşım, “Ortamdaki gerginlikten de ve bu gerginlik yüzünden maçtan bir şey anlamadığını” söyledi. Ben de anlamamıştım. Bu gerginliği anlamak da istemiyorum.