Günümüzde kurumlar için, başarı stratejisi oluştururken, bugün karlı olmak kadar uzun vadeli değeri maksimize etmek de önemli bir çıkış noktası. Aynı şekilde bir şirket veya devlet dikkat çekici bir büyüme oranı yakaladığında hemen ikinci sırada akla gelen konu bu büyümenin sürdürülebilirliği oluyor. Kısacası iş dünyası veya bürokratlar aslında bugün ve yarın arasındaki ilişkiyi ve ilgili fiyatlandırmaları nasıl yapabileceklerini biliyorlar.
Fakat Küresel İklim Değişikliği konusunu bu düzlemde incelediğimizde karşımıza çıkan bireylerin algı ve teknik analiz zayıflığı bizi şaşırtıyor. Bahsettiğim bu yeterince umursamama sorununu belki şu 2 örnekle açıklayabiliriz:
Eğer dünya ve diğer olası yaşam barındıran/barındırmayan gezegenlerin birlikte kote oldukları bir borsa endeksi bulunsaydı hisse fiyatı muhtemelen en azından son 20 senedir sürekli görece değer kaybediyor olacaktı. Aynı, doğru yatırımları yapamayan, kaynaklarını verimli kullanmayı beceremeyen, kalıcı çözüm geliştirme kararlılığını gösteremeyen hantal bir kurumun başına gelebileceği gibi
Bireyler olarak bir kurum için çalışırken gerek planlama gerekse icraa faaliyeti yürütürken yaptığımız işlerin bir kısmı kayda değer olasılıkla bizim orda olmayacağımız zamana işaret eder. Yani bir kurumda çalışıyorken hep orda bulunacakmışız gibi hissetmeyi ya da görevlendirilmeyi başarabiliyoruz ama bunu yaşadığımız dünya için bir insan yaşamı süresi sonrasına yönelik yapamıyoruz.
Artık araştırmalar Küresel İklim Değişikliği sorunun insan faaliyetleri kaynaklı olduğunu çok net ortaya koyuyor. En basit tarifiyle, fabrikalar, elektrik üretim tesisleri ihtiyaç duydukları yakıtı yakarken, ulaştırma sektörü akaryakıt tüketirken, yeraltından petrol, doğal gaz çıkarma esnasında veya konutlarda ısınma sonucu ortaya başta CO2 olmak üzere sera gazı etkisine yol açan gazlar salınıyor. Bu gazlar, güneşten gelen ışınların dünyada daha fazla hapsolmasına ve yerkürenin ısınmasına neden oluyor. Sonuç: 2100 yılı senaryolarına göre, çaba sarfedilse bile dünya muhtemelen 2 4,5 derece arasında ısınacak, bazı bölgeler kuraklaşırken bazı bölgelerde yağışlar ve sel baskınları şiddetlenecek, kutup buzulları eriyemeye devam edecek, deniz suyu seviyesi yükselecek. Ve tüm bu değişimler küresel olarak 1 milyar insanın yaşadıkları yeri değiştirmesi, bitki- hayvan türlerinin %30unun yok olması, kurak yerlerde su için çatışmalar çıkması, yeni virüslerin ortaya çıkması veya mevcutların yaygınlaşması, iklim olaylarına bağlı maddi zararların dramatik olarak artması gibi ürkütücü sonuçları doğurabilecek.
Konuyla ilgili yapılanlar ve yapılabilecekler hem ekonomik hem politik. Kyoto Protokolü gelişmiş ülkelere 20082012 arasındaki karbon salınımlarını 1990 seviyesine göre azaltma hedefi koyarken önümüzdeki günlerde de 2012 sonrasında neler olacağını ve Amerika, Çin, Hindistan gibi ilk protokole yükümlü olarak katılmayan ülkelerin durumları netleştirilecek.
Ekonomik tarafta en ön sırasında henüz konvansiyonel kaynakları ikame etmekten uzak olsalar da 0 noktasından çok büyük bir hızla büyüyerek gelen Yenilenebilir Enerji Kaynakları olduğunu söyleyebiliriz. Rüzgar enerjisi kullanarak elektrik üretimi son 5 yılda küresel bazda %20 gibi çok yüksek bir oranda büyüdü ve rüzgar tribünü üreticileri talebi karşılayamıyor. EPDKnın rüzgar lisansları için yeni başvuru kabul ettiği geçen hafta, 156 milyar YTLlik yatırım değerinde ve Türkiyenin kurulu gücünün 2 katına yakın proje başvurusu gelmesi projelerin muhtemelen çok azı gerçekleşecek olsa da- rüzgar potansiyelinin yatırımcılarca takip edildiğinin göstergesi.
Rüzgar dışında, güneş enerjisi jeotermal enerji ile elektrik üretmek, ulaştırmada biodizel ve bioethanol yakıtlarından yararlanmak, hem akaryakıt hem elektrik ile çalışabilen ve elektriği şarj eden hybrid araçlar kullanmak, hidrojen enerjisini kullanılabilir hale getirmek, salınan karbon gazlarını yer altına veya okyanus diplerine gömmek gibi konuların tümü şu an ekonomi ve teknoloji alanlarının en popüler konularından ve küresel iklim değişikliği ile başetmek için kullanılan enstrümanlar.
İlk defa tüm dünyanın gerçek manada ortak bir sorunla karşı karşıya olduğu söyleniyor. Maliyetler ya da aciliyetler bölgesel veya ülkeden ülkeye değişebilecek olsa da her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu küresel bir dünyada kimse kendini serinliyor hissedemiyor olmalı