ABD`nin İran atom araştirmalari raporu

Erol Güney Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İran’da nükleer silah alanında yapılan gelişmelerin bugünkü durumu hakkında Amerikan istihbaratının hazırladığı rapor, bu salı İsrail medyasında baş haber olarak yerini aldı. Rapor genelde büyük oranda rahatlama getirdiyse de Amerikan istihbaratının değerlendirmeleri İsrail tarafının değerlendirmeleriyle  örtüşmediği için biraz tedirginlik hissediliyor. ABD’ye göre İran’ın 3 yıldan önce nükleer silah sahibi olabilmesi imkansız ancak İsrail’e göre en kötü ihtimalle bu süre ancak 2 yıl.
Öğrenildiğine göre söz konusu rapor bir brifing ile Annapolis Konferansı’na katılan İsrail delegasyonu, Başbakan, Savunma ve Dışişleri Bakanı’na bildirildi. Konu Washington’da en yüksek seviyelerde tartışıldı.
İsrail yetkilileri, İran’a karşı alınan tedbirlerin olumlu sonuçlandığını açıklayan rapordan oldukça tatmin olmuş görünüyorlar. Bu politikanın İran’ın nükleer silah gücü edinme planlarını ertelemesi, hatta tamamen vazgeçmesine kadar sürdürülmesi gerektiği düşünülüyor. Amerikan raporu İran’ın henüz hedeflerinden vazgeçme eğilimi olmadığını açıkladığı için alınan önlemlerin uygulaması devam edecek ve hatta güçlendirilecek.
Ancak gerçek olan tek şey Bush’un Beyaz Saray’daki başkanlığının son senesinde askeri bir harekata girişmeyeceğidir. İsrailli askeri yorumculara göre ABD ve İsrail birbirlerine bağlı olduklarından askeri harekat olasılığı belirsiz bir tarihe kadar gündeme gelmeyecek. Ama İran’ın niyeti değişmediğinden  her iki tarafta da gevşeme yaşanmamalı.
Şimon Peres’in Ankara’da yaptığı görüşmeler sonucu Türkiye ile İsrail arasında İran konusunda yaşanan fikir ayrılıkları bu raporla önemini kaybedecek.
Önümüzdeki aylarda  tüm spekülasyonların doğruluğu üzerine şüpheyi çekecek yeni istihbarat raporlarının oluşmamasını ümit edelim. Irak’ta olduğu gibi iyisiyle ya da kötüsüyle bazen yanılmış da olabileceklerini öğrendik.

Annapolis’ten sonra
Hem İsrailliler  hem de Filistinlerin arasında Annapolis Konferansına kuşkuyla bakanlar var.  Zira her de ikisi sonuçsuz kalan bir çok konferansa katıldı. Bu kez ne yapılmalı ki Annapolis’ten bir sonuç alınabilsin?
Şimdi ise İsrailliler, Filistinliler ve Amerikalıların konu üstünde konuştukları ve bazı kararlara vardıkları anlaşılıyor.
Somut sonuçlara varmak için  İsrail, Filistin ve ABD üç büyük yoldan ilerlemeye karar verdi.  Birinci ve en önemlisi iki taraflı yapılacak İsrail-  Filistin konuşmaları.  İkincisi ise  ABD tarafından idare edilecek ve müzakerelerde varılacak kararların toprak üzerinde uygulanmasıyla ilgili. Üçüncüsün de İsrail ve Filistinlilerin bulundukları bölgelerde anlaşmaya müsait bir ortamın yaratılması. Bu üçüncü madde ekonomik açıdan büyük önem taşıyor.

İsrail-  Filistin konuşmaları
Annapolis Konferansı’nı  hazırlayan Tsipi Livni  ve Ahmed Kurey bazı diplomatların ve uzmanları da  yer alacağı kendi delegasyonlarının başında bulunacaklar.  İsrail Dışişleri Bakanlığında 12’den fazla farklı komisyonların oluşturulduğu biliniyor.
Komisyonlarda ve Livni ve Kurey arasında çözüme ulaşmayan sorunlar üzerinde iki hafta görüşülecek ardından İsrail Başbakanı Olmert ve FÖY Başkanı Mahmud Abbas’a sunulacak.   Ancak onlar da bir çözüm bulamazsa ne yapılacak?  ABD’ye başvurulacak mı?  İsrail’in mümkün olduğu kadar ABD’ye başvurmaktan kaçınacağı  biliniyorsa da Filistin’in politikası çok daha farklı olabilir.
Ne olursa olsun belli ki bazı sorunlar ancak ABD’nin müdahalesiyle çözümlenebilir ya da hiç çözümlenemez. ABD’den kimin şahsen müdahale edeceği bilinmiyor Condolezze Rice mı ya da Başkan Bush mu?  Bush’un  Carter veya Clinton gibi müzakere ayrıntılarına girmeyi sevmeyen bir kişi olduğu biliniyor.  Annapolis  Konferansı’na gösterdiği yakınlaşma göz önüne alındığında artık hoşlandığı düşünülebilir.  Ayrıca  Bush Beyaz Saray’dan ayrılmadan önce tarihe isim bırakmak adına İsrail-  Filistin sorununda ilerlemek istiyor.
Bush ailesinin yakın dostu olan İsrail ve Suriye’de büyükelçilik görevlerinde bulunan Djerejian  yaptığı bir konuşmada: “  Annapolis’te konu ile yakından ilgilenen Bush, bundan hoşlandı. Ayrıca Bush,  İsraillilerin ve Filistinlilerin bizzat ilgilenmesini isteyecekleri konular olduğunun da bilincinde. Özellikle büyük ödünler vermeleri gerektiği durumlarda.  Bu durumda liderler halklarına ‘ almak zorunda kaldığım kararı beğenmiyorum. Ama çaresi yok. Başkan Bush böyle istedi. Ona hayır diyemeyiz. Çünkü desteğine ihtiyacımız var’ diyebilecekler”.
Yakından tanıdığım ve takdir ettiğim  eski büyükelçi Prof Djerejian’ın ileri sürdüğü gibi; Kudüs ve 1948 mültecileri gibi sorunlarda Bush’un müdahalesi işe yarayacak mı? Kalıcı bir çözüm bulunabilecek mi?

Uygulamaya nasıl geçilebilir?
Bilindiği gibi İsrail-  Filistin konuşmaları Yol Haritası Planı’na göre sürdürülecek. Bu plan,  varılan anlaşmaların uygulamaya geçirilmesini öngörüyor. Ancak planın ilk koşulu terör örgütlerinin fes edilmesidir. Aksi halde anlaşmalar kağıtta kalır.  Uygulamaya geçilmesi ABD’nin görevlendirdiği eski NATO Şefi General Johns’un inisiyatifinde olacak. 
İsrail bir bölgeyi Filistinlilere bırakmadan önce Gazze Şeridi’nde olduğu gibi  yerin Hamas veya herhangi bir radikal örgütün elinde geçmeyeceğinden emin olmak zorunda.  Ayrıca; herhangi bir bölge Mahmud Abbas’ın güvenlik güçlerinin denetiminde görünse de bazen bu güvenlik güçlerinin arasında radikal örgütlere bağlı kişiler de bulunabiliyor. Örneğin bundan iki hafta kadar önce Batı Şeria’da  öldürülen genç yerleşimcinin katilleri arasında Abbas’ın güvenlik güçlerinin üç üyesi bulunuyordu. Buna mani olmak mümkün değilse de alınacak önlemler sayesinde tehlike en aza indirgenebilir. Bu da ABD’nin görevleri arasında yer alıyor.
Barışa varılacak üçüncü yol daha çok ekonomik, diplomatik ve Arap ülkelerinin fiilen katılımı ile ilgili. Anlaşmaya müsait ortamın yaratılmasında  İngiltere eski Başbakanı Blair’in büyük rolü var.  Yaptığı temaslardan Blair’in konuya  ciddiyetle yaklaştığı görülüyor. 
17 Aralık’ta  Paris’te düzenlenecek “ Filistinlilere Yardım Konferansı” bu bakımdan önem taşıyor. FÖY, 5.5 milyar Euro yardım talep ediyor.  Bu miktara ulaşılamasa dahi büyük bir meblağ toplanacak.  ABD, Arap devletlerinin  Filistin’e verdiği desteği dikkate alacak.  Son aylarda petrol fiyatlarının yükselmesiyle Arap ülkelerinin kazandıkları paranın bir kısmını Mahmud Abbas’ı güçlendirmek amacıyla FÖY’e akıtmaları sadece Filistin halkının değil, kendi çıkarlarına da olacak.