İranda nükleer silah alanında yapılan gelişmelerin bugünkü durumu hakkında Amerikan istihbaratının hazırladığı rapor, bu salı İsrail medyasında baş haber olarak yerini aldı. Rapor genelde büyük oranda rahatlama getirdiyse de Amerikan istihbaratının değerlendirmeleri İsrail tarafının değerlendirmeleriyle örtüşmediği için biraz tedirginlik hissediliyor. ABDye göre İranın 3 yıldan önce nükleer silah sahibi olabilmesi imkansız ancak İsraile göre en kötü ihtimalle bu süre ancak 2 yıl.
Öğrenildiğine göre söz konusu rapor bir brifing ile Annapolis Konferansına katılan İsrail delegasyonu, Başbakan, Savunma ve Dışişleri Bakanına bildirildi. Konu Washingtonda en yüksek seviyelerde tartışıldı.
İsrail yetkilileri, İrana karşı alınan tedbirlerin olumlu sonuçlandığını açıklayan rapordan oldukça tatmin olmuş görünüyorlar. Bu politikanın İranın nükleer silah gücü edinme planlarını ertelemesi, hatta tamamen vazgeçmesine kadar sürdürülmesi gerektiği düşünülüyor. Amerikan raporu İranın henüz hedeflerinden vazgeçme eğilimi olmadığını açıkladığı için alınan önlemlerin uygulaması devam edecek ve hatta güçlendirilecek.
Ancak gerçek olan tek şey Bushun Beyaz Saraydaki başkanlığının son senesinde askeri bir harekata girişmeyeceğidir. İsrailli askeri yorumculara göre ABD ve İsrail birbirlerine bağlı olduklarından askeri harekat olasılığı belirsiz bir tarihe kadar gündeme gelmeyecek. Ama İranın niyeti değişmediğinden her iki tarafta da gevşeme yaşanmamalı.
Şimon Peresin Ankarada yaptığı görüşmeler sonucu Türkiye ile İsrail arasında İran konusunda yaşanan fikir ayrılıkları bu raporla önemini kaybedecek.
Önümüzdeki aylarda tüm spekülasyonların doğruluğu üzerine şüpheyi çekecek yeni istihbarat raporlarının oluşmamasını ümit edelim. Irakta olduğu gibi iyisiyle ya da kötüsüyle bazen yanılmış da olabileceklerini öğrendik.
Annapolisten sonra
Hem İsrailliler hem de Filistinlerin arasında Annapolis Konferansına kuşkuyla bakanlar var. Zira her de ikisi sonuçsuz kalan bir çok konferansa katıldı. Bu kez ne yapılmalı ki Annapolisten bir sonuç alınabilsin?
Şimdi ise İsrailliler, Filistinliler ve Amerikalıların konu üstünde konuştukları ve bazı kararlara vardıkları anlaşılıyor.
Somut sonuçlara varmak için İsrail, Filistin ve ABD üç büyük yoldan ilerlemeye karar verdi. Birinci ve en önemlisi iki taraflı yapılacak İsrail- Filistin konuşmaları. İkincisi ise ABD tarafından idare edilecek ve müzakerelerde varılacak kararların toprak üzerinde uygulanmasıyla ilgili. Üçüncüsün de İsrail ve Filistinlilerin bulundukları bölgelerde anlaşmaya müsait bir ortamın yaratılması. Bu üçüncü madde ekonomik açıdan büyük önem taşıyor.
İsrail- Filistin konuşmaları
Annapolis Konferansını hazırlayan Tsipi Livni ve Ahmed Kurey bazı diplomatların ve uzmanları da yer alacağı kendi delegasyonlarının başında bulunacaklar. İsrail Dışişleri Bakanlığında 12den fazla farklı komisyonların oluşturulduğu biliniyor.
Komisyonlarda ve Livni ve Kurey arasında çözüme ulaşmayan sorunlar üzerinde iki hafta görüşülecek ardından İsrail Başbakanı Olmert ve FÖY Başkanı Mahmud Abbasa sunulacak. Ancak onlar da bir çözüm bulamazsa ne yapılacak? ABDye başvurulacak mı? İsrailin mümkün olduğu kadar ABDye başvurmaktan kaçınacağı biliniyorsa da Filistinin politikası çok daha farklı olabilir.
Ne olursa olsun belli ki bazı sorunlar ancak ABDnin müdahalesiyle çözümlenebilir ya da hiç çözümlenemez. ABDden kimin şahsen müdahale edeceği bilinmiyor Condolezze Rice mı ya da Başkan Bush mu? Bushun Carter veya Clinton gibi müzakere ayrıntılarına girmeyi sevmeyen bir kişi olduğu biliniyor. Annapolis Konferansına gösterdiği yakınlaşma göz önüne alındığında artık hoşlandığı düşünülebilir. Ayrıca Bush Beyaz Saraydan ayrılmadan önce tarihe isim bırakmak adına İsrail- Filistin sorununda ilerlemek istiyor.
Bush ailesinin yakın dostu olan İsrail ve Suriyede büyükelçilik görevlerinde bulunan Djerejian yaptığı bir konuşmada: Annapoliste konu ile yakından ilgilenen Bush, bundan hoşlandı. Ayrıca Bush, İsraillilerin ve Filistinlilerin bizzat ilgilenmesini isteyecekleri konular olduğunun da bilincinde. Özellikle büyük ödünler vermeleri gerektiği durumlarda. Bu durumda liderler halklarına almak zorunda kaldığım kararı beğenmiyorum. Ama çaresi yok. Başkan Bush böyle istedi. Ona hayır diyemeyiz. Çünkü desteğine ihtiyacımız var diyebilecekler.
Yakından tanıdığım ve takdir ettiğim eski büyükelçi Prof Djerejianın ileri sürdüğü gibi; Kudüs ve 1948 mültecileri gibi sorunlarda Bushun müdahalesi işe yarayacak mı? Kalıcı bir çözüm bulunabilecek mi?
Uygulamaya nasıl geçilebilir?
Bilindiği gibi İsrail- Filistin konuşmaları Yol Haritası Planına göre sürdürülecek. Bu plan, varılan anlaşmaların uygulamaya geçirilmesini öngörüyor. Ancak planın ilk koşulu terör örgütlerinin fes edilmesidir. Aksi halde anlaşmalar kağıtta kalır. Uygulamaya geçilmesi ABDnin görevlendirdiği eski NATO Şefi General Johnsun inisiyatifinde olacak.
İsrail bir bölgeyi Filistinlilere bırakmadan önce Gazze Şeridinde olduğu gibi yerin Hamas veya herhangi bir radikal örgütün elinde geçmeyeceğinden emin olmak zorunda. Ayrıca; herhangi bir bölge Mahmud Abbasın güvenlik güçlerinin denetiminde görünse de bazen bu güvenlik güçlerinin arasında radikal örgütlere bağlı kişiler de bulunabiliyor. Örneğin bundan iki hafta kadar önce Batı Şeriada öldürülen genç yerleşimcinin katilleri arasında Abbasın güvenlik güçlerinin üç üyesi bulunuyordu. Buna mani olmak mümkün değilse de alınacak önlemler sayesinde tehlike en aza indirgenebilir. Bu da ABDnin görevleri arasında yer alıyor.
Barışa varılacak üçüncü yol daha çok ekonomik, diplomatik ve Arap ülkelerinin fiilen katılımı ile ilgili. Anlaşmaya müsait ortamın yaratılmasında İngiltere eski Başbakanı Blairin büyük rolü var. Yaptığı temaslardan Blairin konuya ciddiyetle yaklaştığı görülüyor.
17 Aralıkta Pariste düzenlenecek Filistinlilere Yardım Konferansı bu bakımdan önem taşıyor. FÖY, 5.5 milyar Euro yardım talep ediyor. Bu miktara ulaşılamasa dahi büyük bir meblağ toplanacak. ABD, Arap devletlerinin Filistine verdiği desteği dikkate alacak. Son aylarda petrol fiyatlarının yükselmesiyle Arap ülkelerinin kazandıkları paranın bir kısmını Mahmud Abbası güçlendirmek amacıyla FÖYe akıtmaları sadece Filistin halkının değil, kendi çıkarlarına da olacak.