Arkadaşım, oğlunu tanıştırırken özellikle çok güzel şiirler yazdığını, ama bunları bir dergiye yollamaya ya da kitap olarak bastırmaya çekindiğini söylüyor, bu konuda benden bir destek bekliyordu. Dilimin döndüğünce kimsenin ona yardım edemeyeceğini, kendi kendini eleştirebilecek konuma gelinceye kadar, sürekli okuması gerektiğini onlara anlatmaya çalıştım.
Arkadaşım, oğlunu tanıştırırken özellikle çok güzel şiirler yazdığını, ama bunları bir dergiye yollamaya ya da kitap olarak bastırmaya çekindiğini söylüyor, bu konuda benden bir destek bekliyordu. Dilimin döndüğünce kimsenin ona yardım edemeyeceğini, kendi kendini eleştirebilecek konuma gelinceye kadar, sürekli okuması gerektiğini onlara anlatmaya çalıştım. Hele konu şiir olduğunda, yalnızca iyi ya da kötü olarak yapılacak bir değerlendirme, yolun başında bulunan bir şiir heveslisine ne kadar katkısı olabilir, bilmiyorum. Ayrıca bu konuda kendimi de yetersiz görüyorum. Kimi zaman hiç beğenmediğim şiirlerin, başkalarınca övgüye değer görüldüğünü izlerken, benim yargılarımın yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum. Ne denli içtenlikle söylemiş olsam da, sözlerimin arkadaşıma inandırıcı geldiğini sanmıyorum.
Doğrusu, gençliğimde benzer sözleri duyduğumda, bana da inandırıcı gelmemişti; ama zaman ve koşullar bunu kanıtlamakta gecikmiyor! Herkes bir şekilde kendi yolunu seçiyor.
Kafkanın şu kısa öyküsünü paylaşmak istiyorum:
Yabancı bir kasabada kalıyordum. Oraya yeni varmıştım ve sabah erkenden kalkan trene yetişmeliydim. Kalkıp da saatime baktığımda geciktiğimi gördüm o yüzden koşmaya başladım. Saat kulesine vardığımda treni kaçıracağım diye iyice korktum, çünkü saatim de geri kalmıştı. Koşmaya başladım. Yolu bilmiyordum. Sokaklar tertemiz ve bomboştu. Sabahın erken saatleri, soğuk bir kış sabahıydı ve kimseyi göremiyordum.
Sonra aniden bir polis gördüm. İçimde bir ümit doğdu. Polise gittim ve ona yolu sordum. Bana dedi ki: Yol mu? Neden bana soruyorsun?
Ben de ona dedim ki, Ben bu kasabaya yabancıyım ve yolu bilmiyorum, işte o yüzden soruyorum. Lütfen bana yolu göster, zaman kaybetmeyeyim. Zaten geciktim, treni kaçıracağım ve onu yakalamam benim için çok önemli.
Polis güldü ve dedi: Kim kime yol gösterebilir ki?
Polis böyle dedi, el salladı ve gülümseyerek uzaklaştı.
Öykü bu kadar... İlk okuyuşta bir anlam veremeyebilir, hatta gülüp geçebiliriz; ancak üstünde yoğunlaştığımızda, burada, mistik doğu öykülerinin çarpıcı yalınlığını ve onların düşüncelerimizi kışkırtan iletisini bulmak olası. Zaten Kafka, söylemek istediklerini bir tümceyle vurgulamış:
Kim kime yol gösterebilir ki?
Her ne denli bu soruda, biraz olumsuz ve umutsuz bir yaklaşım seziliyorsa da, aslında herkesin, kendi yolunu kendisinin seçmesi gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Bir başkasının bilgi ve birikimine mutlaka gereksinimimiz olacaktır.
Kuşkusuz buna, ister bizi tutuşturacak bir kıvılcım, istersek yola düzülmek için verilen bir ilk hız diyelim, gelişimimiz ve ilerlememiz için her zaman gereklidir; ancak bu insanlar, önümüzü ne kadar aydınlatsalar da, yaşam yolundaki her deneyimi, sonuçta yine biz kazanmalıyız. Yaşam dediğimiz de, bir deneyimler birikimi değil midir? Yaşadığımız her olay, tanıdığımız her insan, bizi yeni yolculuklara sürükleyebiliyor...
Her yolculuk da, bizim için yeni bir arayış!