Furuğ Ferruhzad adını ilk kez, Onat Kutlar`ın bir yazısında okuduğumu anımsıyorum. Bu ünlü şairin kısa süren yaşamı, hayata ve sanata bakışı bana oldukça ilginç gelmişti.
Furuğ Ferruhzad adını ilk kez, Onat Kutların bir yazısında okuduğumu anımsıyorum. Bu ünlü şairin kısa süren yaşamı, hayata ve sanata bakışı bana oldukça ilginç gelmişti. Furuğ, genç yaşta evlenip ayrılmış. Daha otuz yaşına varmadan Çağdaş İran şiirinin en önemli şairlerinden biri olmuş. Dik başlı, hırçın ve çok duyarlı bir insanmış. Otuz iki yaşında da bir araba kazasında ölmüş. Doğrusu Furuğ, okuduğum birkaç çeviri şiir ve edinmiş olduğum bu sınırlı bilgiyle, belleğimde önemli bir yer almamış; daha yeni yayınlanmış, Dünya Sevmek İçin Çok Küçük adlı kitabını bitirinceye kadar...
Furuğun mektup, söyleşi ve anılarından oluşan bu kitap, yazarı yakından tanımamız için önemli ipuçları veriyor. Nitekim bir konuşmasında, kendi yolunu açmak, kendi yaşamını kurmak zorunda olduğunu söylüyor. Bu yüzden yerleşik değer yargılarına, kısıtlanmaya çalışılan özgürlüklere, her türlü baskıya karşı, onurlu bir duruş sergilemekten geri kalmamış.
Kitabını okuduktan sonra, kitaplığımda onun şiirlerini aradım; ancak antolojilere girmiş birkaçını bulabildim. Hediye şiiri bunlardan biri:
gecenin sonundan sesleniyorum ben / karanlığın sonundan / ve gecenin sonundan sesleniyorum ben
gelecek olursan evime, benim için, ey sevgili/ bir lamba getir/ ve bir pencerecik ki, ondan/ seyredeyim mutlu sokağın kalabalığını.
Pencere, Furuğda önemli bir imge olmalı ki anılarında da bunu çok güzel anlatıyor:
"Pencereden insan gözünü ufka dikebiliyor. Zamanın dört duvarında benimle dış dünya arasındaki bağ kuran sadece penceredir. Işığa doğru pencere, güneşe doğru pencere, istenilen ve güzel olan bir şeye doğru pencere. Eğer bir pencere var olmasaydı acaba biz etrafınızda oluşan bu baskıcı karanlığa tahammül edebilir miydik?"
Bu kısa anlatım bile, düşüncelerimizi kışkırtmak için yeterli olabilir; ama onun sanata, özellikle şiire bakışını paylaşmak istiyorum. Furuğ, babasına yazdığı bir mektupta şöyle diyor:
"Ben büyük bir şair olmak istiyorum ve şiiri seviyorum. Hiçbir zaman bundan başka bir işim olmadı yani kendimi tanıdığımdan beri şiiri sevdiğimi hissettim. (...) Şiir benim Allahım yani ben şiiri bu derece seviyorum. Gecem gündüzüm hiç kimsenin şimdiye kadar söylemediği yeni ve güzel bir şiir söylemenin düşüncesiyle geçiyor. Kendimle baş başa kalmayıp şiir düşünmediğim gün bana boşu boşuna geçen bir günmüş gibi geliyor. Belki şiir beni mutlu edemez gibi gözüküyor olabilir ama ben kendim için mutluluğu başka bir şekilde algılıyorum. Benim için mutluluk güzel elbiseler, iyi yaşam ya da güzel yemekler değil; ben ruhen huzurlu olduğumda mutlu oluyorum ve şiir ruhumu huzurlu kılıyor. İnsan aklını coşkulandıran bu güzel şeylerin hepsini bana verip şiir söyleme gücünü benden alırlarsa kendimi öldürürüm."
Bir insanın, sanata olan tutkusunu dile getiren bu sözler yeterli değil mi?.. Tüm sanatçılar için olduğu gibi, bir şairin başarısındaki giz, belki de bütün yaşamını şiirin ekseninde oluşturmasında yatıyor.
Furuğu, Dünya Sevmek İçin Çok Küçük kitabıyla tanımış olmaktan mutluyum.