Yarin müzelerde neleri sergileyeceğiz?

Müzeler size neyi çağrıştırır? Kimileri için müze, sıkıcı bir gezinti, kimilerine ise tarihin izini sürmek adına önemli bir istasyon. Bireysel algılamarımızı kenara bırakırsak, müzelerin kültür birikimimize eşsiz bir katkıda bulunduğu gerçek. İster yüzyıllar öncesine dayanan araç- gereçler olsun, isterse büyük ressamların nadide tabloları, müzeler bir toplumun en değerli hazinelerinden...

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Müzeler size neyi çağrıştırır?
Kimileri için müze, sıkıcı bir gezinti, kimilerine ise tarihin izini sürmek adına önemli bir istasyon. Bireysel algılamarımızı kenara bırakırsak, müzelerin kültür birikimimize eşsiz bir katkıda bulunduğu gerçek. İster yüzyıllar öncesine dayanan araç- gereçler olsun, isterse büyük ressamların nadide tabloları, müzeler bir toplumun en değerli hazinelerinden.
Geçtiğimiz hafta “müzeler haftası”ydı. Birçok müzenin gece geç saatlere kadar açık ve girişin ücretsiz olduğu keyifli bir haftaydı. Bu çerçevede ben de bir müze gezme şansını yakaladım. Hem ülkemizde ve fırsatım olunca yurtdışında da müzeleri gezmek konusunda kararlıyım. Bu yazıda ise müze gezintilerinin çağrıştırdığı düşünceleri paylaşmak istiyorum. Özel kesitlerden çok, kavramsal olan konular üzerinde duracağım.
Müzeler, tarihe bir yolculuk gibidir. Antik çağlara dek, insanların medeniyeti nasıl geliştirdiğini, nelerden yararlandığı ve neler yaptığını anlatır. Bir salonda eski kap- kacakları, ötekinde savaşta kullanılan okları, ilkeler silahları ve diğerinde büyük sanatçıların nefes kesen eserlerini görebilirsiniz. Elbette, ilk etapta tıpkı okul yıllarından hatırda kaldığı gibi “sıkıcı” görünebilir bu gezintiler; ama müzelere yeni bir şans tanımakla, çok güçlü bir ilham kaynağına ruhunu açıyor insan.
Çeşitli müzeleri gezerken bir zamanlar insanoğlunun kullandığı savaş aletleri, geliştirdikleri teknikler ilgimi çekmiştir ve beni son derece düşündürmüştür. Bir zamanlar toplumların kendini savunmak adına kullandıkları oklar, süngüler, mızraklar, toplar sanki çok uzak ve basitmiş gibi görünür. Ne de olsa silah endüstrisi, gün geçtikçe yeni teknolojiler geliştiriyor. Müzede olanlar, geride kalmıştır. Bir an için durup, geleceğe bakıyorum. Bizden yüzyıl(lar) sonrasında insanlar, dönüp bize bakacaklar. Bugün kullanılan tanklara, tüfeklere, roketlere ve belki de nükleer silahlara... O zamanın teknolojisini hayal etmemeyi tercih ediyorum; çünkü ürtkütücü geliyor. Bu açıdan bakıldığında sergilenen antik silahları görmek heyecanını yitiriyor. Kendi adıma bırakmak isteyebileceğimin evrimleşmiş silahlar olmadığını açıkça biliyorum çünkü. Sanat müzeleri de düşüncemi sonuna kadar destekliyor.
Hayatınızda hiç nutkunuzun tutulduğu bir tabloyla, bir sanat eseriyle karşılaştınız mı? Sanat eserleri, kanımca medeniyetin en güçlü ürünlerinden. Bir sanat müzesini gezmek, şölen gibidir. Müthiş tabloların arasındayken, her birine kısa bir süre görebildiğim için üzülürüm de... Tıpkı, az önce sözünü ettiğim gibi, gelecekteki sanat müzeleri için de bir perspektif geliştirmeye çalışıyorum. Elimde temenniler var ve günümüze dair tartışmalar. Siz de sormuşsunuzdur belki kendinize, “Neden günümüzde Da Vinci, Micelangelo, Rafael, Van Gogh, Monet, Picasso gibi sanatçılar yok?” diye... Sanat, teknolojiye benzemiyor ve nasıl bir evrim geçirdiğini tartışmak çok daha zor. Elbette sanatla teknolojiyi kıyaslayamayız. Söz konusu savaş sanayisi olunca adeta iki kutupta duruyor gibiler; ama sonuçta birbirlerini besledikleri ve her ikisinin de “insan” ürünü olduğu bir gerçek değil mi? Biri alabildiğine hızıyla ilerlerken ve sanat hakkında “sonunun geldiği”ne dair tartışmalar yaşanırken, geleceği görebilmek daha da güçleşiyor. Sonu gelenin savaşlar olduğunu tartışabilseydik ne harika olurdu, değil mi? Gelin görün ki düşüncesi bile ütopik ve trajik bir biçimde komik geliyor. Bu noktada Albert Einstein’ın sözünü hatırlamak yerinde olacaktır.
Einstein, “III. Dünya Savaşı’nda hangi silahlar kullanılacak bilemiyorum; ama dördüncüsü taş ve sopa ile yapılacak” demişti. Kendi payımıza, biz bu konuda neler yapabileceğiz? İnsanlık bir şekilde tank, füze ve nükleer silahlarını müzeye koyup, savaşları geride bırakabilecek mi yoksa Einstein’ın sözü doğru mu çıkacak?
Bugün ve yarınların müzeler haftası “kutlu olsun” derken, çocuklarımızın elinde taş ve sopalar yerine, kalem ve fırçalar olsun istiyorum. İstiyorum, çünkü artık günümüzde “dilemek”, “ümid etmek”, “temennide bulunmak” yetmiyor.
Gelin hep beraber isteyelim ve birliktelikle elimizden geleni yapalım...