Hepimizin bildiği bir özdeyiş vardır: "Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı". Çokça kullandığımız bu cümle, zamanın ilgi ve duyarlılığına orantılı olarak, farklı bir boyut kazanmaya başladı.
Hepimizin bildiği bir özdeyiş vardır: Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı. Çokça kullandığımız bu cümle, zamanın ilgi ve duyarlılığına orantılı olarak, farklı bir boyut kazanmaya başladı. Sefarad Yahudilerinin yüzyıllardır muhafaza ettiği; kimi zaman gündelik lisan olarak konuşulmuş; kimi zaman ikinci sınıf vatandaş kapsamına girmiş bu dil birkaç sene öncesine kadar unutulmaya yüz tutanlar arasında yerini almaya başlamıştı.
Taa ki, dünyanın farklı ülkelerinde üniversitelerde akademik düzeyde ele alınmaya başlanana dek. Uluslararası sempozyumlar Judeo-Espanyolun yeniden dirilişine ciddi katkılarda bulundu. Her ne kadar akademik boyutta çalışmalar elzemse de, halk dilinde konuşulan Judeo-Espanyolun otantik şekliyle korunması gerektiği inancındayım. Bu lisanın yaşaması için tek şans, genç neslin Judeoya ilgi duymasını sağlamaktır. İşte bu bağlamda, bit pazarına nur yağdı. Osmanlı - Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi Sorumlusu Karen Gerson Şarhonun çabalarıyla Cervantes Enstitüsünde sadece gençlerin katıldığı bir kurs açıldı. Her Perşembe 19:00ᆪ:00 arası Taksimden Tarlabaşına giden yolun üzerindeki Cervanteste yoğun bir ilgi ve bilgi birikimi yaşanıyor. Aldığımız duyumlara göre katılımcılar ders öncesi Cervantesin arka sokağındaki bir cafede toplanıp bilgilendirme düzeyinde sohbet de ediyorlarmış. Hatta dünyanın çeşitli ülkesinden 700 üyesi bulunan internet sitesi ladinokomunitaya bile yazıldılar. Gençlerin hızına ayak uydurmak kolay değil. İyi bir başlangıç oldu; dilerim kursların sayısı giderek çoğalır.
Bu haftaki yazım, Şalomun diğer köşe yazarlarından esinlenen bir potpuriye dönüşüyor...
* * *
Burnumuzun dibine kadar gelen fırsatları kaçırmayı adeta görev biliriz, nedense.
Woody Allenı Lütfi Kırdarda izleyemedim. Fırsatı kaçırdım. Doğrusu herkes caz dinlemeye meraklı değil. Üstelik çoğumuz Woody Allenın muhteşem bir müzisyen olmadığını biliriz. Diğer yandan uluslararası üne sahip, kılıksız bir kılık, ama pırıl pırıl ayakkabılarıyla Lütfi Kırdarı dolduran bir insanı doğrusu merak eder, yalnızca görmek için de olsa giderdim. Anlaşılan telafi etmek için bir Pazartesi gecesi New Yorkta Carlyle Oteline gitmek lazım. Robert Schildin dediğine göre, caz tutkunları oraya uğramazmış. Zarar yok, biz de rahat rahat dinleriz.
* * *
İzel Rozentalin bu sayımızdaki karikatürüne baktığımda tablo biraz sinir bozucu. 2006da ekonomi daha da kötü olacakmış. Pek inanasım gelmiyor. Bunlar büyük olasılıkla ABD kaynaklı raporlardır. Bizde lodos beklerken poyraz çıkar. Kriz çıkacak denir, etraf süt limandır. Etraf sakin sanırsın, kriz çıkar... Sayılarla da aram pek hoş değildir. Sonuçta, ya harcarsın, ya harcanırsın.
* * *
Nedenini bugüne kadar anlamış değilsem de, Dame de Sionlu olmamama rağmen, okulun her kuruluş yıldönümünde evime bir davetiye gelir. Bu vesileyle, henüz davetiye almamış olan gerçek Notre Dame de Sionlulara 22 Ocakta Grande Sallede buluşulacağını hatırlatayım.
* * *
Önümüzdeki sayı Kurban Bayramı dolayısıyla gazetemiz yayınlanmayacaktır. Hepinize iyi tatiller, iyi bayramlar.